Assalamu Aleykum Werahmatullahi Wabareketuhu

27 Şubat 2011 Pazar

Neden Su?


SAĞLIKLI HAYATIN ANAHTARI SU
     Hayatımızı idame ettirebilmemiz için en önemli besin öğemiz olan su , dolaşım ve sindirim sistemlerinin çalışmasında temel ihtiyaç olduğu gibi , vücudumuzdan artık ve zehirli maddelerin atılmasında da mühim bir vazifeyi yerine getirir.
Su hayattır. lnsan organizmasının önemli bir kısmı sudan oluşur. Kan dolaşımının olabilmesi,vücudun zararlı maddelerini atabilmesi, iç zarlarının kurumadan görevini yapabilniesi için hep suya ihtiyaç vardır.'Bunun için saglıklı her insanın aşırı terleme ve ishaihalleri dışında, günde en az 1.5 litre suya gereksinınesi vardır.
     Bu sebeple insanları ve gezegenimizi korumak için müsait ve güvenilir suya olan ihtiyacımızın artığı sürekli vurgulamak artık çok önemli bir husus durumundadır.
     Su, insanoglunun yaşammı devam ettirebilınesi için en önemli besin ögesidir. İnsan sağlığı açısından çok büyük önemi oldugu gibi, yaşama ait her şey suya bağlıdır .Yeryüzünde heryıl çogunlugu çocukolınak üzere 2 milyon insan uygunsuz su kullanimı ve kötü hijyenik şartlar neticesinde ortaya çıkan bagırsak enfeksiyonlanndan hayaum kaybediyor. Aynca kronik flor eksikligi ve benzeri pek çok durum da çok ciddi bir netice haline geldi. Dünyatnızın pek çok bölgesinde Hepatit A ve sıUlla ciddi bir sağlık ıneselesi olarak eğemmiyetini korumaktadır .Bunları engellemek ancak kullanılabilir su kalitesini arıtmak ve sağlık şartlannın iyileştirilmesi ile mümkün olacak.
DOLAŞIM SİSTEMİNİN TEMEL MADDESİ
     Susuz birkaç günden fazla canlı kalamayan insanoğlunun agırlığımn ortalama yüzde 60 ila 70'i sudan oluşur. Yani vücudumuzu, içinde DNA, RNA, enzimler , proteinler , polipeptidler gibi organik moleküllerin aktif ve serbest bir şekilde dolaştığı bir kaba benzetebiliriz. Vücudumuzda önemli fonksiyonları olan dolaşım sistemimizin ana maddesi sudur. Aynca İkinci bir dolaşım sistemini oluşturan lenfatik
sistemin de (beyaz dolaşım sistemi) ana maddesidir.
     Sindirim sistemi içinde yer alan ve yiyeceklerin sindirilmesinde rol alan bir çok maddenin de içeriği büyük oranda sudur .Vücudumuzdan artık ve zehirli maddelerin atılmasında önemli rol oynayan su, idrar yolları sistemi içinde büyük öneme sahiptir.
Vücudumuz için özellikle eklemlerin rahat hareket etmesi için yağlayıcı bir özellik gösteren su, gözlerimizde, burnumuzda, boğazımızda bulunan salgıların ve salyanın da temel maddesidir.
     Vücudumuzun ortalama sıcaklıgı 37 derecedir ve bu sıcaklık tüm fonksiyonlann optimal oluştugu ideal sıcaklıktır.Bu sıcaklık vücut tarafından hassasiyetle düzenlenir. Özellikle anugı durumlarda terlemeyle vücut soğutulmaya çalışılır. Burada da ana aktör sudur.

SU KAYBI
     Bütün bu faaliyetlerin eksiksiz olarak yapılabilınesi için gerekli olan suyun vücuda mutlaka verilmesi gerekir. Çünkü,gün boyunca bizler idrarla, terlemeyle, solunumla sürekli sıvı kaybederiz. Bu kayıplann oranları ve yerine konulmaması ile önce susama sonra sırasıyla ağız kurulugu, halsizlik, baş ağrısı, vücut ısısında artma, sık soluma, kalp atım sayısında anma, kas krampları, şuur bulanıklıgı ve komaya kadar giden belirtiler ortaya çıkabilir .Böbrekler az su ile de zararl1 maddele ri, yogun bir idrar çıkararak atmaya çalışlr ancak, bu denli yoğun idrar çıkışı, idrar yolu iltihapları, kum ve taşlannm oluşumuna yol açabilir. Bağırsaklar az gelen suyun olabildiğince fazlasını kullanmak için daha bol Sıvı emerler ve bu da sürekli kabızlık sebebi olabilir. Kan koyulaşacagı için tansiyon düşmesi ve dolaşım yavaşlaması görülür .Aslında suyun yerine konulması kolaydır, yiyerek ve içerek bunu kolayca halledebiliriz. Birçok meyve ve sebze de bol miktarda su vardır.

GÜVENİLİR SU
     Çay , kahve ve benzeri içecekler her ne kadar bol SiVl içerseler de, içeriklerinde ki kafein, tein gibi aktif maddelerinidrar söktürücü etkisi nedeniyle su suzluğumuz daha da artar. Bu nedenle vücut suyunun yerine konmasında en önemli ve tercih edilecek madde güvenilir su olmalıdır. Güvenilir derken temiz, mikropsuz, içeriğinde olması gereken özellikle flor, magnez,yum gibi nrineralleri yeteri kadar barındıran, agır metal ve kimyasal madde içenneyen bir sudan bahsediyoruz. Özellikle suyun aç karına yani yemeklerden önce yemeklerde bir süre sonra içilmesi özellikle suyun emiliminin ve biyo yararlanımının tam olması nedeniyle çok dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Ancak böylece sudan optimum faydayı sağlarız. Yeterli su alımı iştahıınızı azaltır, vücuttaki yağların daha kolay yanmasma yardımcı olur , Vücuttaki su birikmesinin engeleyici tesiri vardır, Enerji ihtiyacınızı dengeler , yorgunluk hissine engel olur, toksin maddelerden daha kolay ve çabuk annmaınıza yardımcı olur, kabızlığa mani olur. Bu özellikleriyle su, şişmanlık mücadelesinde uygulanan beslenme şekillerinin hepsinde kilit bir görev üstlenmektedir .


DİYETTE SU TÜKETİMİNİN ÖNEMİ

     Kilo verme programlarında vücutta depo edilen yağlar yakı1ırken, su oranında artışlann Olması gerekir. "Bu sebeple şuursuzca yapılan zayıflama programlarında, yağın dışında yağsız vücut kitlesinde yani kas ve suda da kayıp olur. Kaybedilen bu kilo, kısa sürede yağ olarak geri alınır. Bunun sebebi ise vücudun kendisinden beslenmeye başlamasıdır. Kişinin vücut ağırlığının yüzden 50-60'ı su Olması gerekirken, obezlerde yağ oranı arttığından su oranmda anlamlı düşüşler görülür.
     Bu olumsuzluklann oluşmaması için, yakılan her 1000 kalori için yaklaşık 1 litre suya İhtiyaç vardır. Aynca vücuttaki ödenri bilinçli su tüketerek önleyebiliriz. Çünkü besinlerin ağızda sindirimi başladıktan sonra tüm doku ve hücrelere taşıyan sudur. Burada erji oluşturduktan sonra atık maddelerin atımı da suyla olur. Günümüzde yapılan en büyük hatalardan biri, zayıflama metotlann da yağ kaybı yerine su kaybının tercih edilmesidir. Bu tür durumlarda, azalan su oranıyla kalp normalden daha fazla çalışmaya başlar, soluk almada güçlük olur, yorulma süresi kısalır.
     Öte yandan, kilo kaybından kaynaklanan deri sarkmaları da dinamik egzersizlerle beraber bol su içilerek önlenir. Yeterince su, daha fazla kas oluşmasını sağlar.



MADEN SUYU VE ÖNEMİ !

    Modern hayatın bir neticesi olarak ne yazık kİ artık tarladan, ağaçtan henüz koparılmış, taze sebze ve meyveler tüketemiyoruz. Muamele görmüş besinler İse belki bİze İhtiyacımız olan kaloriyi sağlıyor ama sağlıklar bir hayat sürdürmemiz için gereken mineralleri ihtiva etmİyor. Neyse ki Türkiye, mineral değeri bakımından Avrupa'ya göre 4- 5 kat daha zengİn ve sağlığa çok daha yararlı maden suyu kaynaklarına sahip.
    Ünlü şarkıcı Tarkan konser için gittiği yerlerde kalacağı otellerden özel bir istekte bulunuyor: Maden suyu. Otelde yaklaşık bir tona yakın maden suyu stoğu olmasını şart koşuyor Tarkan. Çünkü maden suyunu sadece içmiyor, aynı zamanda günde üç kez maden suyuyla doldurulan küvette banyo yapıyor. Niçin? Daha sağlıklı olmak için. Sağlıklı bir hayatın şartlarından biri de vücuda ihtiyacı olan mineralleri temin etmek.
    İnsan vücudu fonksiyonlarını doğru şekilde yerine getirebilmek için 80'den fazla mineral kullanıyor. Nasıl ki karalardan okyanusa doğru akan deniz suları bu esnada birçok zehirli maddeyi tesirsiz hale getiriyor, insanın dolaşım sistemindeki mineraller de benzer şekilde faaliyet gösteriyor.
     Hücrelerin sağlıklı olabilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için minerallere ihtiyaçları var. Kan oluşumu, uygun vücut sıvıları kompozisyonu, sağlıklı sinir fonksiyonları, uygun kardiovasküler sistem operasyonu ve diğer birçok faaliyet için vücut mineralleri kullanıyor. Vitaminler gibi, mineraller de vücudun enerji üretme, büyüme ve iyileşme gibi fonksiyonları sağlamasına yardımcı oluyorlar.      Zira tüm enzim aktiviteleri mineral gerektiriyor. Yani vitamin ve diğer besinlerin vücuda yararlı olabilmesi için de minerallara ihtiyaç duyuluyor.
     Peki mineral nedir? Mineraller, tıpkı vitaminler gibi mikrobesinler grubuna dahildir ve insan vücudunda hayatın devamını sağlayacak birçok metabolik reaksiyona katılırlar. Normal metabolizma ve hayati fonksiyonların sürdürülebilmesi için gerekli inorganik maddeler olan mineraller, metabolik olaylara katılarak pıhtılaşma, kas liflerinin uyarılması gibi biyolojik reaksiyonlarda görev alıyorlar.

MADEN SUYU
     Besin maddesi olarak mineraller iki gruba ayrılıyor: Bol (bulk) bulunan veya temel mineraller ve iz (kıt) mineralleri. Bol mineraller - kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg), sodyum (Na), potasyum (K) ve fosfor (P) - insan vücudu için fazla miktarda gereken mineraller. Vücutta az miktarda bulunması gereken mineraller, yani iz mineralleri ise bor, krom, bakır, germanyum, iyot, demir, manganez, molibden, selenyum, silika, sülfür, vanadyum ve çinko. Vücudun dengesi için çok önemli olan bu minerallerden birinin eksikliği ya da lüzumundan az olması, diğer mineralleri de etkileyerek vücudun dengesinin bozulmasına sebep oluyor. Peki vücut mineral eksiğini nasıl tamamlayacak? Hangi mineralleri hangi gıdalardan alacak? Ne yazık ki bugün yediğimiz besinlerin büyük bölümü bu minerallerden yoksun. Zira yıllar boyu aynı tarlalarda aynı sebzeler yetiştirildiği için bu topraklar artık mineral bakımından eskisi kadar zengin değil. Hatta artık sadece Türkiye değil, dünyanın her yerindeki topraklar eskiden sahip oldukları 20'ye yakın minerali kaybetmiş durumda. Bu mineralleri almak için geriye tek bir kaynak kalıyor, o da maden suyu.
     Çözünmüş halde mineral ve gaz ihtiva eden kaynak sularına maden suyu adı veriliyor. İlk çağlardan beri, bugünkü gibi şişelenmiş halde değilse de şifalı yeraltı sularını kullanıyor insanlar. Bugün gelinen noktada ise maden suyu içmek neredeyse sağlıklı bir hayat için mecburiyet haline geldi. Topraktaki azalan mineral seviyesinin sebzelere etkisi, tabii sebze - meyve tarımı yerine genetik olarak işlenmiş tohum kullanılarak tarım yapılması ve dünyada bazı şehirlerde içme suyu şebekelerinin giderek kirlenip mikroplandığı şüphesi sebebiyle, özellikle Batı'da her geçen gün maden suyu tüketimi artış gösteriyor. Avrupa ve Amerika'da sağlıklı olmasının yanı sıra güzellik ve gençlik verici özellikleri sebebiyle de maden suyu tercih ediliyor. Bugün Avrupa'da yıllık kişi başına maden suyu tüketimi 24 litre civarında. Mineral değeri bakımından Avrupa'ya göre 4- 5 kat daha zengin ve sağlığa çok daha yararlı kaynaklara sahip olmamıza rağmen Türkiye'de bu rakam henüz sadece 2.2 litre.
     Modern hayatın bir neticesi olarak ne yazık ki artık tarladan, ağaçtan henüz koparılmış, taze sebze ve meyveler tüketemiyoruz. Muamele görmüş besinler ise belki bize ihtiyacımız olan kaloriyi sağlıyor ama sağlıklı bir hayat sürdürmemiz için gereken vitamin ve mineralleri veremiyor.Yani Tarkan gibi günde üç kez küveti doldurup maden suyu banyosu yapmamız gerekmiyor ama vücudumuzun verdiği sinyalleri doğru değerlendirip eksik mineralleri doğru besinlerle ve maden suyu ile telafi etmemizde fayda var. Daha sağlıklı bir hayat için!


SODA VE MADEN SUYU AYNI ŞEY Mİ?

     Jeolojik ve fiziksel olarak koruma altında tutulan yer altı sularından kuyu açılarak veya kaynaktan doldurularak elde edilmiş, çözünmüş katı madde muhtevası toplam 250 ppm'den daha az olmayan sulara maden suyu adı verilir. Çözünmüş mineral tuzları, elementler ve gaz ihtiva eder. Mineralli suları diğer sulardan ayıran özellik, kaynağından elde edildiği anda spesifik miktar ve oranlarda mineraller ve iz elementler ihtiva etmeleridir. 500 ppm'den daha az mineral içerenlere düşük mineralli su, 1500 ppm'den daha fazla içerenlere yüksek mineralli su denilmektedir. Genellikle maden suyu ile sodanın aynı şey olduğu zannedilir. Oysa bu ikisinin tek ortak noktası mideyi rahatlatma özelliğine sahip olmalarıdır. Soda, içilebilir nitelikteki herhangi bir suya karbondioksit eklenmesi suretiyle yapılır. Yani musluk suyuna karbondioksit eklenerek soda elde edilebilir. Oysa maden suyu yerin en derin katmanlarından çıkar ve çıktığı yerin jeolojik özelliklerini taşır. Magmadan aldığı karbondioksit gazının basıncı vasıtasıyla yeryüzüne çıkan maden suları, yukarı doğru bu hareketleri esnasında geçtikleri toprak katmanlardan mineralleri toplarlar. Bu yüzden maden suları mineral bakımından çok zengindir. Soda ise mineral ihtiva etmez.
HANGİ MİNERAL NE İŞE YARAR?
KLORÜR: Hayat için az miktarda klorür mecburidir. Klorür sindirim sistemini değişmeden geçip, idrara karışır. Klorür, sodyum ile birlikte hücresel sıvıda da bulunur ve vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 0.15'ini oluşturur. Sodyum ve potasyumla birlikte klorür sağlıklı sinir ve kas fonksiyonunu sağlar. Sindirim ve atık yok etmeye de katkıda bulunur. Klorür besinleri sindirmede en önemli sıvılardan biri olan hidroklorik asidin ana bileşenidir. Azlığı aşırı terleme, kusma veya ishale sebep olabilir. Düşük klorür seviyesi vücut sıvılarının bazikleşmesi, dehidrasyon ve idrarda potasyum azlığına yol açar.
Kaynaklar: Kereviz, marul, zeytin, çavdar, deniz suyu ve domates.
SODYUM: Sodyum su dengesi ve etkin mide, sinir ve kas fonksiyonu için gereklidir. Potasyumun hücre zarlarından dışarı pompalanması için uygun ortamı sağlamaya yardım eder. Sodyum azlığı mide krampları, anoreksia, dehidrasyon, depresyon, baş dönmesi, yorgunluk, hayal görme, başarısı, kalp çarpıntısı, tat duyusu bozukluğu, uyuşukluk, düşük kan basıncı, hafıza bozukluğu, kas zayıflığı, tiksinme, zayıf koordinasyon, nöbet ve kilo kaybına sebep olur.
Kaynaklar: Hamsi balığı, peynir, deniz tuzu, kabuklu deniz hayvanları, kırmızı ve yeşil biber ve deniz sebzeleri.
SÜLFÜR: Sülfür kanı dezenfekte etmekte, yani temizlemekte görev alır ve vücudun bakterilere direncine yardımcı olur. Vücudumuzu zehirli maddelere, radyasyonun ve hava kirliliğinin zararlı etkilerine karşı korur. Safra salgısını canlandırır ve yaşlanmayı yavaşlatır.
Kaynaklar: Brüksel lahanası, kuru fasulye, lahana, yumurta, balık, sarımsak, et, soğan, deniz tuzu, soya fasulyesi, şalgam.
KALSİYUM: Kalsiyum kemik ve dişlerin yapı, oluşum ve sürdürülmesinde temel bir ihtiyaçtır. Kemik erimesini azaltmada yardımcı olur. Bu temel mineral aynı zamanda kan basıncı, kan pıhtılaşması, kas büyümesi, sinir geçirme, kanser önleme, enerji üretme, yağ parçalamaya yardımcı olur ve erken kalp hastalıkları riskini azaltır. Kalsiyum magnezyumla birlikte birbirini tamamlayarak çalışır. Örneğin kalsiyum kasları kasarken, magnezyum gevşetir. Azlığı eklem ağrıları, tırnak kırılması, depresyon, çarpıntı, hayal görme, yüksek kan kolesterolü, kalp çarpıntısı, yüksek tansiyon, egzama, uykusuzluk, kas krampları, sinirlilik, renk solukluğu, raşitizm ve diş çürümesine yol açar.
Kaynakları: Badem, brokoli, tereyağı, lahana, keçiboynuzu, karahindiba çiçeği, yeşil yapraklı sebzeler, keçi sütü, incir, süt ve süt ürünleri, somon balığı, sardunya balığı, deniz tuzu, deniz ürünleri, susam tohumları, şalgam yeşilliği, böğürtlen yaprağı, kuşburnu, nane, yulaf, hardal yeşilliği.
MAGNEZYUM: Magnezyum insan vücuduna kalsiyumun kullanımı, kalp fonksiyonları, kan basıncı, enerji üretimi, dinlenerek uyumaya yardım etmede gereklidir. Vücutta kalsiyum, magnezyum, sodyum ya da potasyum eksikliği bacak kramplarına sebep olabilmektedir. Araştırmalarda kalp krizi geçirenlerin kanında ve kalp kaslarında magnezyum azlığı tespit edilmiştir. Azlık belirtileri astım, kalp tutukluluğu, kronik yorgunluk, uykusuzluk, asabiyet, sindirim azlığı, solunum bozuklukları, hızlı kalp atışları ve kuşatılmadır. Kalp krizlerinde hastaya hemen magnezyum verilmesinin yaşama ihtimalini yüzde 60 artırdığı bilinmektedir. Migrene karşı da magnezyum minerali takviyesi yapılmaktadır. Magnezyum beyindeki damarları rahatlatarak kan akışını iyileştirmektedir.
Kaynaklar: Elma, kayısı, avokado, muz, pekmez-tahin, bezelye, esmer pirinç, süt ürünleri, balık, incir, sarımsak, greyfurt, yeşil yapraklı sebzeler, limon, Lima fasulyesi, et, ceviz, karabiber, maydanoz, şeftali, nane, somon balığı, deniz tuzu, susam tohumu, soya fasulyesi, tofu, tahıl ve tahıl taneleri.
POTASYUM: Potasyum vücut sıvılarının dengesinin sürdürülmesi, sinir sinyallerinin iletimi, insülünün serbest bırakılması ve kas gerilmesine yardımcı olur. Rafine ürünler kullanıldığı için potasyum azlığı insanlarda sık görülür çünkü diüretik alışı ve fazla miktarda su içilmesi hayati potasyumun dışarı atılmasına sebep olmaktadır. Potasyum eksikliği yorgunluk, zayıflık, ruhsal depresyon, düşük tansiyon, kas yorgunluğu, tuz tutulması ve normal dışı kalp atışlarına sebep olur.
Kaynaklar: Avokado, muz, kırmızı pancar, esmer pirinç, hurma, meyve kurusu, incir, balık, meyve, sarımsak, pırasa, domates, et, fındık, portakal, patates, piliç, kuru üzüm, sebzeler, tahıl taneleri.
BOR: Bor sağlıklı kemikler, dişler ve kalsiyum, magnezyum ve fosforun uygun metabolizması için ihtiyaç duyulan bir mineraldir. Bor beyin fonksiyonlarını geliştirir, kemik erimesini azaltır ve kas yapar. Bor azlığı D vitamini azlığını hızlandırır. Östrojen gibi belli hormonların aktive edilmesi için de bor gerekmektedir.
Kaynaklar: Elma, havuç, tahıl, üzüm, yapraklı sebzeler, fındık, armut.
DEMİR: Demir birçok enzim için hayati bir bileşendir. Hastalıklara direnci artırır, yorgunluğu azaltır ve kanın kırmızı hücrelerinin oksijenlenmesini sağlar. Azlığı anemi, konsantrasyon azlığı, kırılgan saçlar, uyku hali, kırılgan kemikler, sinirlilik, şişmanlık, azalan fiziksel kapasite ve azalan bağışıklık fonksiyonlarına sebep olur.
Kaynaklar: Badem, avokado, fasulye, kırmızı pancar, pancar, mısır gevreği, hurma, yeşil yapraklı sebzeler, ciğer, Lima fasulyesi, böbrek, et, yumurta, balık, fındık, midye, şeftali, armut, piliç, kabak, kuru üzüm, pirinç, kahve, tahıl.
MANGANEZ: Manganez minerali kemik oluşumu ve bakımı, bağ dokuları için çok gereklidir. Protein ve genetik malzemelerin sentezine katkıda bulunur ve besinlerden enerji üretmeye yardımcı olur. Aynı zamanda antioksidan görevi görür ve normal kan pıhtılaşmasına yardımcı olur. Manganez, glikoz metabolizmasının anahtar enziminde önemli bir yardımcı faktördür. Azlığı diyabet ve erken doğumlara sebep olabilmektedir. Diyabetliler normal kişilerin yaklaşık yarısı kadar manganeze sahiptirler.
Kaynaklar: Avokado, kuru bezelye, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, fındık, deniz sebzeleri, tahıl taneleri, kara hindiba çiçeği.
FOSFOR: Fosfor hem kemik hem de diş oluşumu için gereklidir ve hücrelerin büyümesine yardım eder. Azlığı pek yaygın olmamakla birlikte endişe, kuruntu, düzensiz nefes, deri hassaslığı, zayıflık ve kilo değişimine sebep olur.
Kaynaklar: Asparagus, mısır, süt ürünleri, yumurta, balık, meyveler, meyve suyu, pırasa, piliç, et, kepek.
LİTYUM: Lityum, depresyon ve alkol bağımlılığı gibi ruhsal bozuklukların sebeplerini azaltma ve önlemeye yardımcı olur.
Kaynaklar: İnek ciğeri, patlıcan, pırasa, patates, tahıllar, deniz ürünleri ve domates.
SELENYUM: Savunma sisteminin güçlendirilmesinde katkıda bulunur. Kanserden korumada etkilidir. Serbest radikallerin artığı durumlarda (sigara içilmesi, hava kirliliği, ultraviole ışınları ve radyasyona maruz kalma) önemlidir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunmak ve karaciğer fonksiyonlarının sağlıklı devam etmesi için kullanılır.
ÇİNKO: Bütün mineraller vücut için önemli iken, çinko diğerleri içinde en ağır işçilerden biridir. Çinko sperm üretiminde çok önemlidir. Çinko azlığı, sperm sayısı ve testosteron seviyesinin azlığına sebep olmaktadır. Geç iyileşen kesik ve yaralar bedenin çinkoya ihtiyacını gösterebilir. Bu madde yaraların iyileşmesini hızlandırmak ve hücrelerin yenilenmesinde önemlidir.
Kaynaklar: Biftek, istiridye, hindi, tahıl ve baklagiller, kahvaltı gevrekleri, lifli yiyecekler.


YUDUM YUDUM SAĞLIK
     HAYAT KAYNAĞI SUYUN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR... İŞTE DAHA FAZLA SU İÇMEK İÇİN BİR NEDENLER LİSTESİ... Gündelik hayatta ihmal ettiklerimizin başında su içmek gelir. Sağlığın korunması ve canlılığın sürdürülebilmesi için gerekli bir numaralı madde sudur. Vücudumuzun % 55-75’lik kısmını su oluşturur. Su; metabolizmanın düzenlenmesinde ve vücudumuzdaki tüm reaksiyonlarda görevlidir. Gün boyu içeceğimiz 2 lt su, enerji oluşumunu artırır ve zayıflamaya yardımcı olur, besin maddeleri, oksijeni... taşıyarak organ ve dokuları korur. Aç karnına içtiğimiz su; organizmayı zararlı toksin maddelerden arındırır. İmmün sisteminin, görevini yapabilmesi için su gereklidir. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmamızda yardımcıdır.
Cildimizin; nem ve elastikiyetinin düzenlenmesinde su rol oynar. Günümüzde bayanların korkulu rüyası haline gelen selülit oluşumunun önlenmesinde de su yine ilk sırayı alır.
Emzikli kadınlarda; süt üretimini artıran en önemli sıvı sudur. Özellikle kalori oranları yüksek hazır meyve suları, gaz yapan asitli içecekler yerine su tercih edilmelidir.
Hamilelikte; suyun önemi daha da artar. Bebeğin içinde bulunduğu amnion sıvısı her üç saatte bir kendini yeniler. Yetersiz sıvı alımı ile amnion miktarı azalacağından, suya gereksinim artar.
Sıcak havalarda; vücut sıcaklığını düzenleyici olarak çalışır. Dikkat edeceğimiz nokta, yazın içtiğimiz su miktarını artırma gerekliliğidir. Bedenimiz ısındıkça terler ve su kaybeder. Bunun için su seviyesini yeterli düzeye getirmemiz gerekir. Vücut, suyu aktif olarak kullanır, depolayamaz. Bu sebeple susuzluğa dayanamayız. Vücudumuzun hiç su içmeden dayanabileceği maximum süre en uygun şartlarda 7 gündür.
Sporcularda; su kaybeden vücut, yeterli sıvıyı yerine koyamıyorsa; buna tepki göstererek metabolizmamızı yavaşlatır. Suyun atımını engellemeye çalışır. Özellikle spor sonrası, ter ile atılan suyun yerine gelmesi için ; egzersiz ve yarıştan 15 dk önce 1-1.5 bardak, egzersiz ve yarış sırasında her 10-15 dakikada bir 1/2 bardak su içilmesi gereklidir.
Kısaca;
10-12 bardak suyu, gün içine dağıtarak için.
Su içmek için susamayı beklemeyin. Unutmayın; vücudumuzun, hissettiğimizden çok daha fazla suya ihtiyacı var.
Her öğünden 15 dk önce 1-2 bardak su için ki; 20 dakikada doygunluk mesajı alan beynimizde, bu hissin oluşumunu hızlandırın.
Hiçbir sıvı içeceğin suyun yerini tam anlamıyla tutmadığını unutmayın...
ŞİŞMANLIĞA KARŞI SU
Vücudun su toplamaması için, bol miktarda su içmek gerekir. Su miktarında azalma oldukça, vücutta depolanan yağ miktarı da artmaya başlar. Nedenine gelince; böbrekler yeterli miktarda su almazlarsa, iyi çalışmazlar. Bu görev de karaciğerin olur. Karaciğer böbreklerin görevini üstlendiğinde ise, daha az yağı enerjiye dönüştürür. Bu da zayıflamayı son derece olumsuz etkiler.
Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz. Öğlen ve akşam yemeklerinden önce içeceğiniz bir bardak su, iştahı bastırıp, mideyi doldurur ve sindirime iyi gelir. Spor yapmadan önce içilen bir bardak su da yine metabolizmayı çalıştırırken, kas glikojeninin tükenmesinin önüne geçer.

SUYUN RAHATLATICI ETKİSİ...
Günün tüm yorgunluğundan ve stresinden arınmanız için yapmanız gereken en önemli şey; şöyle bol köpüklü bir banyo. Suyun rahatlatıcı etkisi, aslında sandığımızdan çok daha fazla... Su sadece temizlenmek için değil, arınıp, yenilenmek ve yorgunluktan kurtulmak için de birebir...
Yıkandığınız suyun sıcaklığının, ne çok sıcak ne de çok soğuk olmamasına özen göstermelisiniz. Çok sıcak su, kanın yüze doğru hücum etmesine neden olur ve ana merkezler görevini daha zor yaparlar. Sıcak su, bazı dolaşım bozukluklarını da doğurabilir, kalbi zayıf olanlar üzerinde ise daha kötü etkiler yaratır. Sıcak suyun bir dezavantajı da, deriyi yumuşatması ve varislerin daha da ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Bunun yanı sıra çok soğuk suyun da bazı zararları bulunur: Özellikle yaz aylarında tercih edilen soğuk su, serinletmek yerine aksine terletir. Kan damarlarının önce daralmasına, ardından hemen genişlemesine neden olur. Bu nedenle, ideal banyo suyunun sıcaklığı, 33 ile 37 derece arasında değişir. Eczaneden alacağınız bir termometre ile suyun sıcaklığını ölçmeniz mümkün. İdeal su sıcaklığı içerisinde, en az 15 dakika kalmayı da ihmal etmemelisiniz...
DERİYE KAYBETTİĞİ SUYU YENİDEN VERİN
Eğer banyo çıkışında vücudunuzda kırmızılık oluştuysa ve kaşınıyorsanız, suyunuz fazla klorlu ya da kireçli demektir. Kireçli su ise, vücudu kurutup, sertleştirir. Bunun için, banyo sonrası, vücudunuza nem kazandıracak kremler sürmenizde fayda var. Kokulu ve renkli banyo tuzlarından kattığınız suda yıkanırsanız, tuzların canlılık verme ve yorgunluk alma özelliğinden de faydalanabilirsiniz. Gülsuyu ve gliserin eklenmiş su ile yapılan banyo ise, deriye kaybettiği suyu yeniden verir. Banyo köpüğünün içinde yer alan maddeler su ile temas ettiğinde, karbon gazı çıkmasını sağlar. Bu gaz tabakası da suyun içinde dağılıp, vücut ısısının etrafa yayılmasını önler. Vücudu terletip zayıflattığı gibi, vücuttaki zehirlerin de atılmasını sağlar. Ayrıca sinir sistemini gevşetmesi de, köpüğün özelliklerindendir. Fakat köpüklü banyoların bir de zararı vardır ki, bu da, köpüğün içinde hassas derileri kurutan yağ alıcı madde bulunmasıdır. Bunu da yine çeşitli krem ve sütlerle takviye ederek giderebilirsiniz. Özellikle yosunlu losyonlar kullanmanızı tavsiye ederiz. Banyo sırasında cilt karbon gazı emdiği için, sudan çıkınca derin derin nefes alıp vermeyi de ihmal etmeyin!.. Yüzümüzün cildi çok daha hassas olduğu için, tuz içeren ve bu nedenle de kuvvetlendirici etkisi olan bir maden suyuyla yüzünüzü yıkayabilirsiniz. Yağmur suyunun saflığını hissedeceğiniz bu yıkama işlemi, cildinizin tazeliğini uzun süre korumasını sağlayacaktır.
SUYUN VÜCUT İÇİN ÖNEMİ
* Vücut sıvılarında bulunarak, eklemlerin kayganlaşmasına neden olur.
* İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlar.
* Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinleri sindirir.
* Hücre ve kas dokularını güçlendirir.
* Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.
* Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.

DSİ Vakfı

Suyumuzu İsraf Etmemeliyiz


Yeyyüzünün üçte ikisi suyla kaplı olduğu halde bunun sadece binde üçü içilebilir niteliktedir. Dünya nüfusunun %40'ı temel ihtiyaçları için sağlıklı su bulamamaktadır. Dünyadaki içme suyu kaynakları, 1950 yılından bu tarafa üçte iki oranında azalırken, her yıl 12 milyon kişi; su kıtlığı ve kirli içme suyu nedeniyle ölmektedir.

Suyumuzu İsraf Etmemeliyiz



Bir otomobil hortumla yıkandığında yaklaşık 550 L su harcanmış olur.

20 Şubat 2011 Pazar

Suyumuzu İsraf Etmemeliyiz



Saniyede 1 damla akıtan musluktan, saatte 0.7 L, tuvaletteki küçük bir sızıntı nedeniyle de yaklaşık 4 L su boşuna akmaktadır.!.

Bu Kâinatı Yaratan Bir Yaratıcı Var mı?

Böyle bir soru sorduğun için sana teşekkür ederiz. Biz bu soruna Allah’ın Kelamından, Allah’ın kitabından ayetlerle cevap vermek istiyoruz. Sonra sen bunu kendinle nefsin arasında düşün. Hak senin için ortaya çıktıktan sonra ona tabi olmana hiçbir engel yoktur.



Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:



( أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ أَمْ خَلَقُوا السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ بَل لا يُوقِنُونَ أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُسَيْطِرُونَ )



«Yoksa onlar, hiçbir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar; yahutta onlar, kendileri mi yaratıcıdırlar? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar, kesin olarak îman etmiyorlar. Yoksa Rabbının hazineleri onların yanında mıdır? Yahutta yegâne hâkim onlar mıdır?» (Tûr: 35-37)



( إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ )



«Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlar için faydalı olan şeylerle denizde yüzen gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip de kendisiyle ölümünden sonra yeryüzüne hayal verdiği suda ve orada yaydığı her türlü canlıda, rüzgârları dilediği yöne sevk edişinde ve gökyüzüyle yeryüzü arasında (rüzgâra) tâbi olan bulutlarda, aklını kullanan kimseler için deliller vardır.» (Bakara: 164)



( وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ انْظُرُوا إِلَى ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ إِنَّ فِي ذَلِكُمْ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ )



«Gökten su indiren de O'dur; işte biz o su ile her çeşit nebat çıkardık; o nebattan da bir yeşillik meydana getirdik ki, bu yeşillikten birbiri üzerine kümelenmiş taneler, hurma tomurcuğundan koparılması kolay salkımlar, üzüm bağları, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar (gibi meyveler) çıkarırız. (Bütün bu bitkiler) meyve verdikleri ve bir de olgunlaştığı zaman meyvesine bir bakın. İşte bütün bunlarda îman eden kimseler için (ibret alınacak) deliller vardır.» (Enâm: 99)



( وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ كَذَلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَى لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ)



«Rahmetinin önünden müjdeci olarak rüzgârları gönderen O’dur. (Öyle ki bu rüzgârlar) yağmur yüklü bulutları yüklendiği zaman, biz onu ölü bir memlekete sevk ederiz; sonra o bulutlarla suyu indiririz; sonra da o su ile her çeşit meyveyi çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Herhalde düşünüp ibret alırsınız.» (Araf: 57)



( أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلا يُؤْمِنُونَ)



«Şu küfredenler bilmezler mi ki gökler ve yer, (bir zamanlar) bitişik idi de, biz onları ayırdık ve bütün canlı şeyleri sudan yarattık. (Yine de bunlardan ibret alıp) îman etmezler mi?» (Enbiyâ: 30)



( أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا أَئِلَهٌ مَعَ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ)



«"(Onlar mı daha hayırlıdır) yoksa gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten bir su indiren mi?' İşte biz o su ile sizin bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel bahçeler bitirmişizdir, Allah ile birlikte bir de ilah mı? Hayır, onlar doğru yoldan sapan bir kavimdir."» (Neml: 60)



( خَلَقَ السَّمَوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ)



«Gördüğünüz gibi, gökleri direksiz yaratmış, sizi sarsmasın diye de, yeryüzüne sabit dağlar atmış ve orada her çeşit hayvanı yaymıştır. Gökten bir su indirip orada her güzel çifti bitirmişizdir.» (Lokman: 10)



( أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطَِةً وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلا هُدًى وَلا كِتَابٍ مُنِيرٍ)



«Hiç görmüyor musunuz, Allah, göklerde ve yerde olan her şeyi sizin emrinize vermiş, açık ve gizli bütün nimetlerini size ihsan etmiş? Buna rağmen insanlar arasında Allah'a karşı bilgisiz, delilsiz ve aydınlatıcı kitapsız mücadele eden kimseler vardır.» (Lokman: 20)



( وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ(12) سورة فاطر



«İki deniz bir değildir: Biri, suyu tatlı, doyurucu ve içimi kolaydır; diğeri tuzlu ve acıdır. Fakat siz her birinden de taze bir et yersiniz ve takınacağınız kolyelik süs eşyası çıkarırsınız. Ayrıca orada gemilerin, Allah'ın lûtfunu aramak için ve şükredesiniz diye, suyunu yararak gittiğini görürsün.» (Fâtir: 12)


( أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلا(45)ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا(46) وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا(47)وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا(48)لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا((49)



«Görmüyor musun Rabbın, gölgeyi nasıl uzatıyor; eğer dileseydi onu sabit kılardı. Sonra güneşi ona delil kılmışızdır. Sonra da onu kendimize yavaş yavaş çekmişizdir. Geceyi örtü, uykuyu dinlenme ve gündüzü de dirilip çalışma zamanı yapan Allah'tır. Rahmetinin önünden rüzgârları müjdeci olarak gönderen de Allah'tır. Nitekim gökten, ölü bir beldeye hayat vermek ve yarattığımız birçok hayvan ve insanı sulamak için tertemiz bir su indirmişizdir.» (Lokman: 45-49)



( وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا(53)وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا(54) سورة الفرقان



«Birinin suyu son derece tatlı, birinin suyu da son derece tuzlu iki denizi salıveren, buna rağmen aralarına sanki birbirine karışmalarını önleyici bir engel koyan Allah'tır. Sudan bir insan yaratan, sonra da ona soy sop veren de Allah'tır. Rabbın her şeye kadirdir.» (Furkan: 53-54)



( وَءايَةٌ لَهُمُ الأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ(33)وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ(34)لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلا يَشْكُرُونَ(35)سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الأرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لا يَعْلَمُونَ(36)وَءايَةٌ لَهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ(37)وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ(38) وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ(39)لا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ(40)وَءايَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ(41)وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ(42)وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلا صَرِيخَ لَهُمْ وَلا هُمْ يُنْقَذُونَ(43)إِلا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ(44) سورة يس



«İşte, ölü yeryüzü onlar için bir delildir: Onu diriltir ve oradan bir takım hububat çıkarırız da ondan yerler. Ayrıca orada, meyvelerinden ve ellerinin yetiştirdiklerinden yemeleri için hurma ve üzüm bahçeleri yaratmış ve içlerinde pınarlar fışkırtmışızdır. Yine de şükretmeyecekler mi? Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan sıyırıp alırız da karanlık içinde kalıverirler. Güneş, kendine âit bir yer çevresinde akar gider. Bu, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen Allah'ın takdiridir. Aya da, eski hurma salkımının eğri dalı haline gelinceye kadar konaklar tayın etmişizdir. Ne güneşin aya yetişip onunla birleşmesi mümkündür, ne de gecenin gündüzü geçmesi. Hepsi de bir yörüngede yüzerler. Zürriyetlerini dolu gemide taşımamız ve kendileri için onun gibi, bindikleri nice şeyler yaratmamız da onlar için bir âyettir. Dilesek, onları suda boğarız da, ne kendileri için bir koruyucu bulunur; ne de kendileri kurtulabilirler. Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar da yaşatma olmak üzere onları koruruz.» (Yasin: 33-44)



( فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ(17) وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ(18) يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذَلِكَ تُخْرَجُونَ (19) وَمِنْ ءايَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ(20) وَمِنْ ءايَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ(21) وَمِنْ ءايَاتِهِ خَلْقُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ(22) وَمِنْ ءايَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ(23) وَمِنْ ءايَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ(24) وَمِنْ ءايَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تخْرُجُونَ(25) وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ(26) وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الأَعْلَى فِي السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (27) سورة الروم



«Akşamı ettiğiniz ve sabaha erdiğiniz vakitlerde Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde, yatsı vaktinde ve öğleye eriştiğinizde hamd O'na mahsustur. O, ölüden diriyi çıkarır; diriden de ölüyü çıkarır. Ölümünden sonra da yeryüzüne hayat verir, işte siz de böyle çıkarılacaksınız. Sizi topraktan yaratması, O'nun (kudretinin) delillerindendir. Sonra siz, birer insan olur, yeryüzünde yayılırsınız. Size, kendi nefsinizden, kendisiyle huzura kavuşabileceğiniz eşler yaratıp aranıza sevgi ve merhamet koyması da O'nun delillerindendir. Bunda, hiç şüphesiz düşünen kimseler için ibretler vardır. Keza gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da O'nun âyetlerindendir. Bunda da, şüphesiz âlimler için ibretler vardır. Geceleyin uyumanız, gündüzün O'nun lutfundan rızık aramanız da O'nun delillerindendir. Bunda da, şüphesiz dinleyen kimseler için ibretler vardır. Size korku ve ümid veren şimşeği göstermesi, gökten su indirmesi, bu su ile ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesi, hep O'nun delillerindendir. Aklını kullanan kimseler için bunlarda da ibretler vardır. O'nun emriyle göğün ve yerin ayakta durması da keza O'nun (kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir defa çağırdı mı, hemen çıkar gelirsiniz. Göklerde ve yerde olan herkes O'nundur; hepsi O'na boyun eğmiştir. Mahlûkatı ilk defa yaratan, ölümünden sonra onu tekrar var edecek olan O'dur. Bu, O'na daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek sıfatlar O'nundur. O, dâima gâlibtir; hikmet sahibidir.» (Rûm: 17-27)



( أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا أَئِلَهٌ مََ اللَّهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ(60) أَمَّنْ جَعَلَ الأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا أَئِلَهٌ مَعَ اللَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لا يَعْلَمُونَ(61) أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الأَرْضِ أَئِلَهٌ مَعَ اللَّهِ قَلِيلا مَا تَذَكَّرُونَ(62) أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإلَهٌ مَعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ(63) أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ أَئِلَهٌ مَعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ(64) قُلْ لا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ الْغَيْبَ إِلا اللَّهُ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ(65) سورة النمل



«"(Onlar mı daha hayırlıdır) yoksa gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten bir su indiren mi?" İşte biz o su ile sizin bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel bahçeler bitirmişizdir, Allah ile birlikte bir de ilah mı? Hayır, onlar doğru yoldan sapan bir kavimdir." (Onlar mı daha hayırlıdır,) yoksa yeryüzünü karargâh yapan, aralarına ırmaklar koyan, üzerine sabit dağlar diken ve iki deniz arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte bir de ilâh mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. "(Onlar mı daha hayırlıdır) yoksa kendisine duâ ettiği zaman, darda kalana yardım eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halîfeleri yapan mı? Allah ile birlikte bir de ilâh mı? Ne kadar az düşünüyorsunuz? (Onlar mı daha hayırlıdır) yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte bir de ilâh mı? Allah, sizin ortak koştuğunuz şeylerden çok yücedir. (Onlar mı daha hayırlıdır) yoksa mahlûkatı yaratan, sonra onu iade edecek olan ve size hem gökten, hem de yerden rızık veren mi? Allah ile birlikte bir de ilâh mı? (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "Eğer söylediklerinizde doğru iseniz, delilinizi getirin" Yine de ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerinin de farkına varmazlar."» (Neml: 60-65)



Bu apaçık âyetlerde sorunun cevabı vardır. Biz seni, Müslümanların yoluna uymaya ve Allah’ın âlemler için razı olduğu İslam dinine girmene davet ediyoruz. Allah’ın selamı, hidayete tabi olanlara olsun.


Şeyh Muhammed Sâlih el-Muneccid

Yusuf Estes İslama Giriş-3


Yusuf Estes İslama Giriş-2


Yusuf Estes İslama Giriş-1

Ebu Said Soru Cevap 3



powered by http://muslumanmuhendisler.blogspot.com

Ebu Said Soru Cevap 2



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Soru Cevap 1



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Kalbin Amelleri



powered by http://Müslümam Mühendisler

Ebu Said Cihad Meselesi



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Soru Cevap Cehalet



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Soru Cevap Ademin Yaradilisi



powered by http://Müslüman Mühendisler

19 Şubat 2011 Cumartesi

ÇEVRE İle İlgili Faaliyetler

ÇEVRE Çevre İle İlgili Faaliyetler
Türkiye’de çevre konusu oldukça yeni bir konudur. “Çevre” terimi ilk olarak 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde yer almış ve 1983 yılında Çevre Kanunu hazırlanarak yürürlüğe girmiştir. Bunu müteakip, Çevre Kanunu’nun 31. maddesi uyarınca pek çok yönetmelik hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur. Bu yönetmelikler içinde DSİ görev ve sorumlulukları açısından en önemlileri Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’dir. Sosyo-ekonomik kalkınmaya bağlı olarak gelişen çevre sektörü kapsamında su kaynakları gelişimi projelerinden ÇED yönetmeliği kapsamına girenler için çevresel etki değerlendirme çalışmaları kuruluşumuzca yapılmaktadır. Diğer kuruluşlarla birlikte kirlilik araştırma projeleri ve havza bazında su kirlenmesi atlasları hazırlanmakta, çevre ile ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşlarca yapılan çalışmalar (Barajlar ve Kalkınma Projesi, Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi, Ramsar Sözleşmesi v.b.) izlenmekte, talep edilen bilgi, veri ve raporlar hazırlanarak ülke çapında yerüstü ve yeraltı su kaynakları kalitelerinin sürekli olarak izlenmesine yönelik faaliyetler sürdürülmektedir. Ayrıca Genel Müdürlüğümüzce geliştirilen projeler kapsamında yer alan tarihi ve kültürel mirasın korunması yanında sulak alanlarla ilgili olarak çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda yürütülen başlıca projeler şunlardır;
Keban ve Aşağı Fırat baraj gölleri kurtarma kazıları
İzmir Tahtalı baraj kazıları
Bergama Yortanlı barajı Allianoi antik şehri kazıları
Ilısu (Hasankeyf) ve Karkamış baraj gölleri kurtarma kazıları
Balıkesir Manyas Projesi
Aksaray Eşmekaya sazlıklarının korunması
Kırşehir Mucur Seyfe gölü ekoloji koruma projesi
Kayseri Sultansazlığı Develi projesi
DSİ Genel Müdürlüğü doğal hayatın korunmasına büyük önem vermekte ve bu doğrultuda gerek tek başına gerekse ilgili kurum, kuruluş ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde “Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Geliştirilmesi” çalışmalarını yapmaktadır. DSİ Genel Müdürlüğü, geliştirdiği projelerde tarihi ve arkeolojik kültürel mirasın gün ışığına çıkarılması, kurtarılması ve belgelenerek gelecek nesillere aktarılmasına büyük hassasiyet göstermekte ve bu konuda ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak, bu tür çalışmalara teknik ve maddi destek sağlamaktadır.
Avrupa Birliği Mevzuatı uyum çalışmaları kapsamında “Su Çerçeve Direktifinin Türkiye’de Uygulanması Projesi” de sürdürülmekte olup, pilot proje olarak seçilen Büyük Menderes Nehir Havzası için entegre su yönetim planı hazırlanması çalışmaları devam etmektedir.
Taşkın Yönetimi Çalışmaları
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü taşkın önleme çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürmekte olup, yağışa bağlı olarak günlük baraj seviyelerini izlemektedir. Gerektiğinde ilgili birimlere uyarılar yaparak, gerekli önlemleri almaktadır.
Batı Karadeniz Bölgesi’nde 21-25 Mayıs 1998 tarihindeki aşırı yağışlar sonucunda meydana gelen taşkın sebebiyle oluşan zararların giderilmesi, ileride benzeri zararların oluşmaması veya asgari düzeyde tutulması gayesiyle, Dünya Bankası ile yapılan görüşmeler sonucunda 84 milyon Dolar’ı DSİ’ce kullanılmak üzere 369 milyon Dolar’lık Türkiye Acil Sel ve Deprem İyileştirme (TEFER) Projesi geliştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası'ndan sağladığı 4388-TU sayılı bu kredi ile, Sel ve Deprem Felaketi Acil Yardım (TEFER) Projesini yürürlüğe koymuştur. Proje yeni teknolojileri içermekte olup, uygulaması Batı Karadeniz, Susurluk, Gediz ve Büyük Menderes pilot havzalarında gerçekleştirilmiştir. Bu proje kapsamında bulunan ve projenin B.2 (a) bölümünü oluşturan "Gözlem, Tahmin, Uyarı ve Tepki Sistemlerinin Gözden Geçirilip Modernize Edilmesi" konusu, Başbakanlık Proje Uygulama Birimi (PIU) koordinatörlüğünde, Genel Müdürlüğümüz ile Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ) ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EIE) Genel Müdürlüklerinin birlikte denetimi ile yürütülmüştür. Entegre bir proje olan TEFER Projesinin B.2 (a) bölümü, içlerinde müşavirlik hizmetleri de bulunan, yazılım ve donanım teminini içeren bir seri değişik teknolojiyi bir araya getiren ve Batı Karadeniz, Susurluk, Gediz ve Büyük Menderes akarsu havzalarında taşkın tahminleri yapacak olan modele gerçek zamanlı veri sağlayarak, tahmin sonuçlarının ilgili mercilere iletilmesi
hususunun hayata geçirilmesini amaçlar.
Tasarlanan sistemin kurulabilmesi için Müşavir firma tarafından önerilen ve aşağıda ana başlıkları ile verilen mal ve hizmetler satın alınarak, kurulumları yapılmış ve işletmeye açılmıştır.
208 adet otomatik meteoroloji istasyonu (AWS),
3 adet meteorolojik Doppler radar,
129 farklı yere kurulmak üzere yedekleriyle birlikte 148 adet hidrometrik veri toplama platformu (DCP),
VSAT telekomünikasyon sistemi (VSAT + 2 adet HUB).
DMİ Genel Müdürlüğü tarafından Dünya Bankası kriterlerine uygun olarak uluslararası ihale şeklinde gerçekleştirilen ve uydu bağlantılı gerçek zamanlı veri iletimini sağlayacak olan "HUB İstasyonları ile VSAT Terminal Setlerinin Satın Alınması" işini üstlenen GILAT (İsrail) firması, 2 adet HUB ve 356 adet VSAT istasyonunu (129 tanesi DSİ’ye ait) tesis etmiş olup, HUB’lar ve VSAT istasyonlar arasında uydu haberleşmesi için TÜRKSAT 1C uydusunun 54 MHz'lik doğu kapsama alanından 6,75 MHz'lik band genişliği kullanılmaktadır.
Projenin “Taşkın Tahmin Modeli Geliştirilmesi Müşavirlik Hizmetleri” işini DHI Water & Environment (Danimarka) firması üstlenmiş olup, 30 Kasım 2001 tarihinde başlatılan ve yukarıda belirtilen akarsu havzalarında taşkın tahminleri yapacak olan modelle ilgili Müşavirlik Hizmetleri işi 31 Ocak 2003 tarihinde bitirilmiştir. 

Müşavirlik hizmetlerinin tamamlanması ile birlikte, eldeki veriye bağlı olarak havzalardaki mevcut nehir seviyeleri ve akış durumlarını veren, ilave olarak da belirli bölgelerdeki nehir seviyeleri ve taşkınlara ilişkin öngörüsel tahminler sağlayan bir taşkın tahmin modeli geliştirilmiştir. Verilerin birleştirilmesi en önemli konulardan birisidir. Gerçek zamanlı otomatik hidrometrik, meteorolojik ve niceliksel radar datalarının gerçek zamanlı olarak yağış-akış öteleme modelinde birleştirilmesi gerçekleştirilmiştir. DSİ için seçilen model, bölge koşullarına göre geliştirilmiş, değiştirilmiş ve kalibrasyonu yapılarak sonuçlarının doğruluğu teyit edilmiştir. Seçilen modelin temin edilmesi, DSİ’nin Taşkın Tahmin Merkezinde çalışacak elemanların eğitimi, modelin pilot havzalarda test edilmesi v.s gibi işlerin hepsi bu projenin kapsamı içinde yer almıştır.
A-Taşkın Öncesi Yapılacak İşler
Rasat İstasyonlarının Kurulması
Uyarı Sistemlerinin Kurulması
Haberleşme Sistemlerinin Kurulması
Taşkın Planlarının Hazırlanması
B-Taşkın Sırasında Yapılacak İşler
Bölge Taşkın Planının Uygulanması
Taşkın Planında Olmayan İşlerin Koordinasyonu ve Uygulaması
C-Taşkın Sonrası Yapılacak İşler
Taşkın Zararlarının Saptanması
Geçici ve İvedi Önlemlerin Alınması
Taşkın Koruma Tesislerindeki Zararların Saptanması
Erozyon ve Rusubat Kontrol Çalışmaları
Baraj havzalarında ve alanlarında erozyonun önlenmesi, rusubatın azaltılması, çevrenin güzelleştirilmesi maksadıyla, kurumumuzca ağaçlandırma ve rekreasyon çalışmaları da yapılmaktadır. Yeşillendirilen bu alanlar aynı zamanda halk mesire yeri olarak hizmet vermektedir. 2003 yılında DSİ Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü ile Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü arasında işbirliği protokolü imzalanmış olup 4 yıl içerisinde 20 bin ha alanda 60 milyon adet fidan dikimi hedeflenmiştir. Böylelikle su ve toprak kaynakları korunması yanında erozyon kontrolu ile gelecek nesillere daha yeşil bir ülke bırakılacaktır. 

DSİ’nin gerçekleştirdiği erozyon ve rusubat kontrol yapıları ile çevrenin güzelleşmesi, havzanın korunması sağlanmaktadır
DSİ VAKFI

18 Şubat 2011 Cuma

Selefin Tanımı

AddThis Social Bookmark Button
تعريف السلف
السَّلف في اللغة :
ما مضى وتقدم ، يُقال : سلَف الشيءُ سَلَفا : أَي مضى ، والسَّلف : الجماعة المتقدِّمون ، أَو القوم المتقدمون في السير .
قال تعالى : {فَلَمَّا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَعينَ
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْاٰخِرينَ
سورة الزخرف : الآيتان ، 55 ، 56

Selefin Tanımı

Selef Kelimesinin Sözlük Anlamı:

Selef, geçen, önceden gelip geçmiş olan demektir. Bir şey önceden geçip gitti anlamında(سلَف الشيءُ سَلَفا )denilir. Önceden geçen bir topluluğa veya daha önce geçip giden bir kavme de selef denir.

Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk. Onları, sonradan gelenlerin geçmişi (selefen) ve bir ibret örneği kıldık.”
[Zuhruf: 55-56]
أَي : جعلناهم سلفا متقدِّمين لمن عمل بعملهم ، وذلك ليَعْتَبِرَ بهم مَنْ بعدهم ، وليتعظ بهم الآخرون .

Yani onların yaptıkları şeyleri yapanların selefi kıldık. Kendilerinden sonra gelenler onlardan ibret alsınlar ve onların hali başkalarına da ders olsun diye böyle yaptık.

والسَّلَفُ : (من تقدَّمك من آبائك ذوي قرابتك الذين هم فوقك في السنِّ والفضل ، ولهذا سُمي الصدر الأَول من الصحابة والتابعين : السلف الصَّالح)
انظر معاجم اللغة : تاج العروس ، لسان العرب ، القاموس المحيط : مادة " سَلَفَ
"


Selef: Yaş ve faziletçe senden üstün olan ve senden önce yaşamış olan ataların ve akrabaların demektir. İşte bundan dolayı tâbiînin ilk nesline selef-i sâlih denilmiştir. Bkz: Tâcu’l-Arûs, Lisânu’l-Arab, el-Kâmûsu’l-Muhît, (S-l-f maddesi).
وفي الاصطلاح :
إِذا أُطْلِقَ السلفُ عندَ علماءِ الاعتقادِ فإِنَّما تدور كل تعريفاتهم حول الصحابة ، أَو الصحابة والتابعين ، أَو الصحابة والتابعين وتابعيهم من القرون المفضلة ؛ من الأَئمَّةِ الأَعلامِ المشهودِ لهم بالإِمامةِ والفضلِ واتباعِ السنة والإِمامةِ فيها ، واجتناب البدعةِ والحذر منها ، وممن اتفقت الأُمّةُ على إِمامتهم وعظيم شأنهم في الدِّين ، ولهذا سمي الصدرُ الأول بالسلَف الصالح
.

Selef Kelimesinin Istılâhî/Terim Anlamı:
Akâid âlimleri tarafından selef kelimesi mutlak, yani yalın halde kullanıldığı zaman, onların bütün tanımları ya sahâbilere veya sahâbilere ve tâbiîne ya da sahâbilere, tâbiîne ve onların izinden giden faziletli nesile delâlet eder. Onlar; imamlıklarına, fazîletlerine, sünnete bağlılıklarına, bu bağlılıktaki önderliklerine ve bid’atten sakındıklarına tanıklık edilen meşhur imamlardır. Onlar imamlıklarında ve dîndeki yerlerinin büyüklüğünde ümmetin ittifak ettiği kimselerdir. Bu sebeple İslâm’ın ilk dönemlerinde yaşayan Müslümanlara selef-i sâlihîn denilmiştir.

قال اللّه تعالى
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبيلِ الْمُؤْمِنينَ نُوَلِّه مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصيرًا


“Kendisi için doğru yol apaçık belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakır ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.” [Nisa: 115]

Âyette zikredilen “müminler” Kur’ân’ın kendileri hakkında indiği ilk mü'min topluluk olan sahâbe topluluğudur.

وقال : وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِدينَ فيهَا اَبَدًا ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظيمُ
“(İslâm dînine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tâbi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük bir başarıdır.” [Tevbe: 100].

وقال النَّبِيُّ صلى اللّه عليه وعلى آله وسلم :

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

خَيْرُ النَّاسِ قَرْني ثُم الَذيِنَ يَلُونَهُمْ ثُمَ الَذِينَ يَلونَهُمْ
“İnsanların en hayırlısı benim içinde bulunduğum nesildir. Sonra onlardan sonrakiler, sonra onlardan sonrakiler gelir.” [Buhârî ve Müslim].

ورسولُ اللّه -صلى الله عليه وعلى آله وسلم- وصحابته والتَّابعون لهم بإِحسان هم سلف هذه الأمة ، وكل من يدعو إِلى مثل ما دعا إِليه رسول اللّه -صلى الله عليه وعلى آله وسلم- وصحابتُهُ والتابعون لهم بإِحسان ، فهو على نهج السلف .
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahâbileri ve onlara en güzel şekilde tâbi olanlar bu ümmetin selefidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, sahâbilerinin ve onlara en güzel şekilde tâbi olanların çağırdığı şeylerin benzerine çağıran herkes selefin yolundadır.

والتحديد الزمني ليس شرطا في ذلك ؛ بل الشرط هو موافقة الكتاب والسنَّة في العقيدة والأَحكام والسلوك بفهم السَّلف ، فكل من وافق الكتاب والسُّنَة فهو من أتباع السَّلف ، إن باعد بينه وبينهم المكان والزمان ، ومن خالفهم فليس منهم وإن عاش بين ظهرانيهم .
Bu konuda bir zaman sınırlamasına gitmek şart değildir. Bilakis şart olan şey, akîdede, ahkâmda, ahlâkda, bütün tutum ve davranışlarında selefin anladığı şekilde Kitap ve Sünnet'e muvâfakat etmektir. Kitap ve Sünnet'e uyan herkes aralarında uzak bir zaman ve mekân farkı olsa bile selefin izleyicisidir. Onlara muhalefet eden ise onların arasında yaşasa bile onlardan değildir.

11 Şubat 2011 Cuma

Bazıları Soğuk Sever

Orta Çin'deki Qin Ling Dağları'nın doruklarında saklanan, ilginç suratlı çevik bir primat, amansız bir coğrafyayı fethetmiş durumda. Altın maymun birbiriyle akraba beş türden biri. Bir zamanlar yaygın bir nüfusa sahipken, son buzul çağından sonra yayılım alanları iklim değişiminin etkisiyle iyice daraldı. Geriye kalan gruplar, 400 hayvanı aşabilen bölgesel topluluklar halinde yaşıyor, fakat bu sefer de tomrukçuluğun, insan yerleşimlerinin ve etleri, tıbbi faydaları olduğu söylenen kemikleri ve muhteşem kürkleri için peşlerinde olan avcıların baskısı altındalar. Çoğu yüksek rakımlarda izole bir hayata itilmiş durumda; burada, yaklaşık 3 bin metrede, daldan dala atlayıp, buz gibi nehirleri kat ederek, o pek gözde kürkleri sayesinde uzun kış mevsimini geçiriyorlar. Dünyada yaklaşık 20 bin altın maymun kaldı. Bunların 4 bin kadarı, Çinli yetkililerin bu türü korumak için oluşturduğu Zhouzhi Ulusal Doğa Koruma Alanı'nın yer aldığı dağlık yörede yaşıyor. Hem koruma alanının sınırları içinde hem de dışında yaşayan Rhinopithecus roxellana, ağaçlar yaprak döktüğünde düşük proteinli likenler ve ağaç kabuklarıyla idare ederek, hayatta kalmak için ortama mükemmel uyum sağlar. Geniş sosyal ağları, dumanlı pars gibi yırtıcıları uzak tutmaya yarar. Basık burun topluluklarında, anneler kısır dişilerden daha üst konumdadır ve çok sayıda eşi olan erkeklerin statüsü yükselir. Biyolog Qi Xiao-Guang'a göre yüksek statülü bir diğer grup ise, "cesaret ve azim" sergileyen erkekler. Yayılım alanları çakıştığında gruplar arası çatışmalar yaşanabiliyor ve "erkekler kavga ederek ve düşmanlarını kovarak güçlerini gösteriyor." Bu türün de dahil olduğu primatlar ve alan savunması yapan diğer hayvanlar genellikle kendilerini korumak için birbirlerine zarar değil, gözdağı verir. Peki tuhaf yüzlerinin nedeni ne? Kimse emin olmasa da, primatolog Nina Jablonski düz burnun, "açıkta kalan, çıplak ve etli burunların donmasına yol açacak" aşırı soğuklara karşı evrim geçirdiğini öne sürüyor?
Yazının devamını National Geographic Türkiye'nin Şubat sayısında okuyabilirsiniz.

NATİONAL GEOGRAPHIC

6 Şubat 2011 Pazar

Hutbetü’l-Hace


Hutbetü’l-Hace

بسم الله الرحمن الرحيم

إن الحمد لله نحمده ونستعينه ونستغفره ، ونعوذ بالله من شرور أنفسنا ومن سيئات أعمالنا ، من يهده الله فلا مضل له ، ومن يضلل فلا هادي له .وأشهد أن لا إله إلا الله وحده لا شريك له ، وأشهد أن محمدا عبده ورسوله.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلا تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَتَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلا سَدِيدًا . يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا.

أما بعد :

فإن أصدق الحديث كتاب الله ، وخير الهدي هدي محمد ، وشر الأمور محدثاتها ، وكل محدثة بدعة، وكل بدعة ضلالة ، وكل ضلالة في النار .


Hamd, ancak ALLAH (c.c.) içindir. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. ALLAH (c.c.) kimi hidayete erdirirse onu saptıracak, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.

ALLAH’tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve Rasulü’dür.

ALLAH (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! ALLAH’tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran: 3/102)

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz ALLAH’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz ALLAH sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa: 4/1)

“Ey İman edenler! ALLAH’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki ALLAH işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim ALLAH’a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab: 33/70-71)

Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu ALLAH’ın Kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.”

(Müslim, Cuma: 13; Nesai, Cuma: 24.Not: Rasulullah (s.a.v.) “Hutbetü’l-Hace” ismiyle meşhur olan bu duayı, Cuma hutbelerinde ve diğer konuşmalarında okumuş, sahabelerine de öğretmiştir.)

5 Şubat 2011 Cumartesi

Ebu Said Hoca Dua Sabir Tevekkul



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Davetteki oncelik Tedricilik Zorluklar ve Cozumleri



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Hukukun ustunlugu



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca islamin dogrulari ve cemaatlerin yanlislari



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Aile Hukuku



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Tefsirde Tek Yetkili Rasuldur



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Kulluk



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca iman Giris



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Fitrat



powered by http://Müslüman Mühendisler

Ebu Said Hoca Allah Sevgisi ve Muhabbet



powered by http://Müslüman Mühendisler

Said Hoca Dunyanin Geciciligi ve Vakit



powered by http://Müslüman Mühendisler

Said Hoca Ahlak



powered by http://Müslüman Mühendisler

Said Hoca Mahsere Hazirlik



powered by http://Müslüman Mühendisler

Said Hoca Lailaheillallah



powered by http://Müslüman Mühendisler

Said Ozturk - Hepimizi Yakinen Bekleyen Ölüm



powered by http://Müslüman Mühendisler

Unutmak Yada Unutmamak

UNUTMAK yada Unutmamak

LUGAT VE ISTILAHÎ AÇIDAN UNUTMA
Unutmanın Arapça karşılığı “nisyan” dır. “nesiye-yensâ” fiilinin mastarıdır. Hatırlamak, korumak ve muhafaza etmenin zıddıdır. Ragıb el-Isfahânî, nisyanı “insanın kendisine tevdî edilen bir şeyi korumayı terk etmesi” diye tanımlamış, onu iradî olup olmaması açısından ikiye ayırmıştır. Tevdî edilen şeyi terk ya kalbin zaafından yada kasıttan dolayı olur ki böylece kalpten o şeyin hatırlanması kaybolmuş olur. Unutmanın bir diğer anlamı da kasten terk etmektir...
“Allah (c.c.) ’ı terk ettiler, Allah’ta onları terk etti” Tevbe 9/67Bundan dolayı “Kur’an-ı terk ettim veya onu unutmayı kastettim” denilmesi kendisind e çirkinlik bulunduğundan kerih görülmüştür. Tehânevî ise unutmayı “akılda önceden bir sureti mevcut olan herhangi bir şeyin yokluğu” şeklinde tanımlamıştır.
Nisyan, basit bir cehalete yakın bir keyfiyet olarak kabul edilmiştir. Bir yerde o, belli bir tasavvuru n sabit olmaması kabilinde n bir bilgisizl iktir. Bilgi kişide iyice yer etmediği zaman âdeta zeval konumunda olur ki bazen mevcut başka bir zamanda yok olur veya o bilginin başka bir tasavvuru sübut bulur. Bu takdir de biri diğeriyle karışır. Ancak bu karışıklık tamamıyla sabit hale gelmemiş olduğu için unutan kişi bir tembihle uyarıldığında uyanır ve zihnindek i ilk tasavvuru geri döner. Gaflette böyledir. Gafletten herhangi bir şeyin gerektird iği sûret veya kavram akılda mevcut olmakla beraber o şeyin tasavvuru nun yokluğu kastedilm iştir. Unutma da hem hafızadan hem de müdrikeden bir şeyin yok olması söz konusudur . Unutulanın yeniden hatırlanması için yeni bir sebebe ihtiyaç duyulur. Bazı alimler unutma, gaflet ve zühul arasında bir ayırım gözetmeyerek onları birbirler ine yakın anlamları olan farklı kelimeler olarak kabul etmişler ve hepsinin ortak özelliğinin ilmin yani bilginin zıddı olduğunu belirtmişlerdir. İbni Kayyım el-Cevziyye (Ö:751-1350) gafletin, kalbin selim olmasının zıddı olduğunu belirtere k onu, cehalet gibi bir eksiklik olarak nitelendi rmiştir.
Usulcüler unutmayı “kendisine ihtiyaç hasıl olduğunda bir şeyi hazır bulundura mama, hatırlayamama” olarak tarif etmiştir.
Unutma, “elde edilen şeyi muhafaza edememek” demek olup hatırda tutmamanın aksidir. Uzun süreli kişinin akli dengesini bozacak, tamamen kişilik kaybına sebep olacak kadar geniş kapsamlı unutmalar a hafıza kaybı denilir. Unutma ise daha az süreli ve daha az kapsamlıdır. Bunun içindir ki akıl sağlığı yerinde olan bir kişinin uzun süre veya bütün bir hayat boyu yaşadığı bazı şeyleri unutması muhtemel değildir.
Anlaşıldığına göre unutma, şuurun önceden bilgi sahibi olduğu bir şeyi veya duygusal olarak yaşadığı bir konuyu gerektiği ve istenilen zamanda hatırlayamamasına sebep olan bir ârızadır.

I- UNUTKANLIĞA NEDEN OLAN ÂMİLLER:
A- FITRÎLİK:
Unutma ve gaflet, peygamber ler dahil her insanın mâruz kaldığı insanî bir olgu olup Adem’den kalıtım yoluyla zürriyetlerine intikal etmiştir. Bu husus tecrübeyle sabit olduğu gibi naslarla da vurgulanmıştır. Bu açıdan unutma fitrîdir. Hatta insan kelimesi ile nisyanın aynı kökten gelmesi dikkate değer bir husustur. Hayat, unutmanın nimet olarak kullanabi leceği nice sahnelerl e doludur. Fıtratın her bir imkanında olduğu gibi bu hususta da fıtrat, bir bütün olarak dikkate alınıp zıtlarıyla birlikte faaliyet alanın konulursa, nisyan/ unutma nimet olarak yerini muhafaza eder. Ancak nisyan tek olarak dikkate alınır ve ferdin tavır ve davranışlarında belirleyi ci bir yere sahip olursa dengenin bozulmasında etkin rol oynar. Adem’in cennette iken “Andolsun biz daha öncede Adem’e ahit (emir ve nehiy) vermiştik. Ne var ki o (ahdi) unuttu. Onda azim de bulamadık.” Taha 20/115 ifadesiyl e unutmuş olması tüm ademoğlunun unutma, manevi gerçekleri göz ardı etme eğiliminde olduğunun simgesel bir ifadesidi r.
B-GÖREVLERİNİN GEREĞİNİ DÜŞÜNMEME VE UMURSAMAM AZLIK
İnsanın bir şeyi unutması, daha çok o şeye karşı ilgisizliğinden, üzerinde daha fazlaca düşünmemesinden kaynaklan maktadır. Fıtrî olan unutma fiili, kişinin iradesini n dışında ise de unutmayı sağlayan sebepler iradesine bağlıdır. Ayrıca unutmadan doğan maddî ve manevi sonuçlar, kişiyi bağlayıcıdır. Bundan dolayı kıyamet günü kör olarak haşr olunacak birisi bunun sebebini sorduğunda, “sana mesajlarımız gelmişti de sen onları unutmuştun ve bugünde aynen öyle unutulaca ksın” Taha 20/126 şeklinde cevaplana caktır. Kınanan husus fıtrî olan unutma değil, unutmayı doğuran ve onu sürekli kılan Taha Suresi 124. ayetinde de işaret edildiği gibi, Allah’ın zikrinden yüz çevirmektir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de nisyan/unutma çoğunlukla bir şeyden yüz çevirme ve ilgisiz kalma, dikkatsiz davranma anlamında kullanılmıştır. Örneğin: dünyada yaptıkları kötülükler kendileri ne apaçık gösterilip ve alay edip durdukları şeyler kendileri ni alt edecek olanlara “siz bu hesap gününün geleceğine aldırmadığınız gibi (nisyan), biz de bugün size aldırmayacağız (nisyan) denilecek” Casiye 45/34 ayetinde nisyan; umursamam azlık, kayıtsızlık, aldırmamazlık anlamında kullanılmıştır.
Unutkanlığa neden olan saikler arasında ayrıca, zikrin bir başka ifadesi olan duanın terk edilmesin den kaynaklan an kalp katılığı, şeytanın süslemelerine aldanma En’am 6/43-44 batıla dalanlarl a birlikte olma, En’am 6/68 dünya hayatına kapılıp dini, oyuna, eğlenceye çevirme, Âraf 7/51 hak olan dini inkar ve onu alaya alma, dünya hayatını geçici zevklerin e aşırı tutkulu olma gibi hususlar vardır. İnsan dik başlılığına mahkum olarak bizzat kendisini n nasıl yaratılmış olduğunu unutup, bu gerçekten gafil olacak ve sonra aynı insan dönüp diyecek ki “ kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir?” Yasin 36/78 Dikkat edilirse bütün bu eylemler de unutma; dikkatsiz liğin, umursamaz lığın, hafife almanın tabîi bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Onun içinde din Allah (c.c.) ‘ın “Kur’an (hak ile batılı) ayıran bir sözdür. O, asla bir şaka değil” Tarık 86/13 ifadesiyl e bir ciddiyett ir. Dini dikkate almayıp göz ardı edenler “(o gün onlara şöyle diyeceğiz) bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk; yaptıklarınızdan ötürü ebedi azabı tadın!” Secde 32/14 ifadesiyl e göz ardı edilecekl erdir.
Kur’an-ı Kerim’de insanlar arasında rûhi bakımdan son derecede hasta karaktere örnek gösterilen münafıkların ortak özelliği, Allah’ı ciddiye almamak, onu unutmak ve onun tarafından unutulmak tır. Kur’an bu hususu şöyle zikrediyo r: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirler indendir. Onlar kötülüğü emrederle r. İyilikten alıkoyarlar ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular . Allah’ta onları unuttu.” Tevbe 9/67 Çünkü münafıklar fasıkların ta kendileri dir. Allah’ın münafıkları unutmasından maksat, onlardan yardımını, hidayetin i ve rahmetini kesmesi, münafıklıkları sebebiyle onlar unutulmuş ve terkedilm iş bir vaziyette bırakmasıdır. Ayrıca yapmadığını yapmış gibi gösterip metholunm aktan hoşlanmakda Al-i İmran ,3/67 tahrif-i haktan bir zevk almak ve Allah’ı unutmaktır.
C- Şeytani Etkiler:
Bazı ayet ve çoğunluğun namazla ilgili olan bazı hadislerd en anlaşıldığına göre, her insan başına gelen “ unutma” hâdisesine büyük ölçüde şeytanın sebep olduğu anlaşılmaktadır.
a) Kur’an’da Şeytanın Etkisi :
Nitekim Kur’an-ı Kerim ve bazı hadislerd en anlaşıldığına göre, Musa bir gün İsrail oğullarına kalplerin i yumuşatıcı bir hitapta bulunurke n kendisine “insanların en alimi kimdir?” diye sorulmuş, o da “ benim” diye cevap vermiştir. Allah ise ona iki denizin birleştiği yerde ondan daha alim bir kul (Hızır) bulunduğunu vahyetti. Bunun üzerine Musa, “Ey Rabbim! Onu nasıl bulabilir im?” diye niyaz etti. Cenab-ı Hak’da “Zenbiline balık al, onu kaybettiğin yerde hemen dön, onunla karşılaşacaksın” buyurdu. Musa’da yanında genç arkadaşı olduğu halde yola çıktı. Bu gencin Yûşa b. Nûn olduğu kaydedilm ektedir. Musa, balığı bir zenbile koymuştu. Daha sonra o gençle birlikte yürümeye başladılar. “Musa genç arkadaşına, “ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya yahutta yıllarca yürümeye kararlıyım.”” demişti. İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutmuşlardı. Musa biraz uyumuştu. O arada balık kımıldadı ve sıçradı. Yanındaki gençte uyusun diye Musa’yı uyandırmadı. Uyuyunca da balığın durumunu söylemeyi unuttu. Oradan uzaklaştıklarında Musa yanındaki gence “azığımızı çıkar, andolsun ki bu yolculuğumuzda yorgun düştük” dedi. O da “baksen kayalığa vardığımızda balığı unutmuşum. Bana onu hatırlatmamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş” dedi. Musa “istediğimiz zaten buydu.” dedi. Hemen geldikler i yoldan izleri üzere geri döndüler. Bu arada ikisi katımızdan kendisine rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular Kehf 18/60-65;
Yukarıda kaydettiğimiz ayette, balığı unutturma olayı şeytana mal edilmekte dir. Balığın canlanara k denize dalmasını Musa’ya haber vermeyere k unutan, yanındaki gençtir. Ancak ilgili ayette Kehf 18/61 unutma olayı sadece bu gence değil, Musa’ya da isnad edilmekte ve her ikisi “balıklarını unuttular” denilmekt edir. Unutmanın her ikisine birden isnadı, Musa’nın sormayı, gencin de söylemeyi unutması sebebiyle dir.
Kur’an-ı Kerim’de, Yusuf’la ilgili olarak da bir “unutma” hadisesin den bahsedilm ekte ve bu olayda şeytana isnad edilmekte dir. Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığına göre, kardeşleri Yusuf’u kıskandıkları için kuyuya attılar. Oradan geçmekte olan bir kervanda Yusuf’u kuyudan kurtarara k Mısır’a götürdü ve ucuz bir fiyata Mısır’ın ileri gelenleri nden birine köle olarak sattılar. Daha sonra Allah tarafından Yusuf’a rüyaları nasıl yorumlaya cağı öğretildi. Bir müddet sonra da evin hanımı Yusuf’a aşık olarak onunla yatmak istedi. Ancak Yusuf buna yanaşmadı ve bunun sonucu olarak hapse atıldı Yusuf 12/1-35. Yusuf’la beraber iki genç de hapse atılmıştı. Bunlar birer rüya görerek Yusuf’tan bunları yorumlama sını istediler . Yusuf’ta onlardan birinin asılarak idam edileceğini, diğerinin de kurtulara k hükümdarın yakınlarından olacağını söyledi. Yusuf 12/36/41 Kurtulacağını ümid ettiği gence de “efendinin yanında beni an!” dedi. Ama şeytan o gence efendinin yanında onu hatırlamayı unutturdu ve Yusuf bu sebeple birkaç yıl daha hapiste kaldı. Yusuf 12/42
b) Sünnette Şeytanın Etkisi:
Bazı hadislerd e unutma fiili şeytana isnad edilmiştir. Bu hadisleri n incelenme sinde unutma olayının daha çok namaz ibadeti ile ilgili olduğu görülmektedir. Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadiste bu konu şöyle anlatılmaktadır: “ …. Bir defasında Peygamber (s.a.v.) kalktı ve mescidde namaz kıldığı yere kadar gitti. Orada iki saf erkek, bir saf da kadın vardı veya iki saf kadın bir saf erkek vardı. Peygamber(s.a.v.) onlara dönerek “eğer şeytan bana namazdan bir şey unutturur sa erkekler sübhânallah desin, kadınlarda el çırpsınlar” buyurdu. Rasululla h (s.a.v.) namaz kıldırdı fakat namazdayk en hiçbir şey unutmadı. Ebû Davud Daha önce yukarıda kaydettiğimiz hadiste ise Peygamber (s.a.v.) bu konuda “sizden biriniz namaz kılarken şeytan ona gelir ve namazını karıştırır da o kişi kaç rekat kıldığını bilmez. Birinizin başına bu durum gelirse oturduğu halde hemen iki sehiv secdesi yapsın” buyurmuşlardır. İbni Mace Yine daha önce kaydettiğimiz bir hadiste Peygamber’in namazda kıratı karıştırmasını şeytana nispet etmişlerdir. Ebû Davud, Edeb Peygamber’den nakledile n bir başka hadiste de unutma fiili yine şeytana isnad edilmekte dir. Hadiste anlatıldığına göre, bir gün Peygamber ashabına Allah (c.c.) zikretmen in faziletin den bahsedere k, yatacakla rı zaman yüz kere “sübhânallah, Allah’u Ekber ve el-Hamdülillah” demelerin i tavsiye etmiş bunun Mizan’da on katı sevap olarak karşılarına çıkacağına bildirmiştir. Ashab’da “bunları nasıl çekmeyiz, ne kadar kolay” dediler. Bunun üzerine Peygamber “Herhangi birinize namazdayk en şeytan gelir ve namazdan çıkıncaya kadar ona “filan işi hatırla, filan işi hatırla” der ve o kişinin başka ihtiyaçlarını hatırlatır. Bu yüzden o kimse belki tesbih çekmeyi yapamaz (unutur). Yatağına yattığı zamanda yine ona şeytan gelir ve bu zikri söylemeden uyuyuncay a kadar o kimsenin yakasını bırakmaz.”
c) Şeytanın Unutturma k İçin Kullandığı Metod:
Şeytanın insanı yoldan çıkarması ve Allah’ın zikrini, genel anlamda hayır ve yararı olan şeyleri unutturma sındaki aracı,insanların motiv ve şehvetlerine etki etme yönündendir. Motiv ve şehvetler, insanın doğasındaki zayıf noktalardır. Çünkü insan, doğal olarak motivleri ni, lezzet ve fayda elde etmeye temayül gösterir. Bu noktadan şeytan Adem (a.s.) ‘in nefsine yol bulmuştur. Âraf 7/175-176 Çünkü yasak ağaçtan yediği zaman, ebedi yaşantı ve sonsuz bir mülke sahip olacağı şekilde aldatmaya çalışmış, bunun bir sonucu olarak ta Adem (a.s.) Allah’ın kendisine nehyettiği şeyi unutarak günah işlemiştir. Bu yollu şeytan bütün insanlara etki etmektedi r. Çünkü onlardaki çeşitli şehvetleri harekete geçirir. Bunun sonucu olarak insanlar, sınırı aşmaya yeltenir ve bu da kendileri ne Allah’ın zikrinden alıkoyar. “Ey İnsanlar! Şeytanın adımlarını izlemeyin . Kim şeytanın adımların izlerse ona edepsizliği ve kötülüğü emreder. Eğer size Allah’ın lutfu ve rahmeti olmasaydı içinizden asla hiçbir kimse temize çıkamazdı. Fakat Allah (c.c.) dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” Zümer 39/8
“ Onlara şu adamın haberini de oku! Kendisine ayetlerim izi verdik de onlardan sıyrıldı, çıktı, şeytan onu peşine taktı, böylece azgınlardan oldu. Dileseydi k elbette onu o ayetlerle yükseltirdik, fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı şu köpeğin durumuna benzer; üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerim izi yalanlaya nların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür (öğüt alır) ler. [ Furkan 25/17-18]
E- Dünya Malı, Lüks ve Refah İçinde Bir Yaşam:
“İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek ona yalvarır. Sonra Allah kendisind en ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah yolundan saptırmak için o’na eşler koşar. (Ey Muhammed!) deki: Küfrünle biraz eğlene dur; çünkü sen muhakkak cehennem ehlindens in.” [ Mü’minûn 23/110-111]
“O gün Rabbin onları ve Allah’tan başka tapacakla rı şeyleri toplar da der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktı? Onlar: Seni tenzih ederiz seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yakışmaz; fakat sen onlara ve atarlarına o kadar bol nimet verdin ki sonunda (seni) anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular, derler.” Mülk 67/1
F- İnananları Alaya Alıp Onlarla Mücadele Etme:
“ Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyleyse bizi affet; bize acı! Sen merhametl ilerin en iyisisin, demişlerdir. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yâd etmeyi unutturdu . Siz onlara gülüyordunuz.”
II-UNUTKANLIĞIN TEDAVİSİ
Hatırlamanın, insan yaşamında büyük önemi vardır. Çünkü önceki öğrendiklerimizi hatırlamak, önceki bilgi ve haberleri miz, gelecekte bizim karşılaşacağımız yeni problemle ri çözmemizi mümkün kılmaktadır. Nitekim yeni bilgileri kazanmada, yeni hakikatle ri keşfetmede geçmişte edindiğimiz bilgileri miz yardımcı olmaktadır. Bu ise insana ait bilimsel ve kültürel gelişim aşamasında önemi haiz olan bir durumdur.
Buna ilave olarak hatırlamanın insanın bilimsel ve pratik yaşamı yanında dini açıdan da kendisi için büyük fayda sağlamaktadır. İnsanın sürekli olarak Allah’ı, onun üstünlüğünü, yaşamda kendisine verdiği sayısız nimetleri, ahireti, hesap gününü, onu bekleyen sevap ve cezayı hatırlaması insanlar için gayet mühimdir. Çünkü bu onu takva ve yararlı işlerde bulunmaya ve üstün ahlaka sevk etmektedi r. Mülk Suresinin 2. ayetinde olduğu üzere Kur’an, bazı ifadeleri önemine binaen öne almış ve buna vurgu yapmak istemiştir. Bunun içindir ki Kur’an unutkanlığın tedavisi için Allah’ı zikretmen in önemini dile getirmiştir. Bizde bu açıdan zikri açıklamaya çalışacağız.
A- Zikir:
Zikir, lugatte bir şeyi telaffuz etme, öğrenilen-muhafaza edilen şeyi zihinde hazır hale getirme, öğüt, haber, beyan, hatırlama, anma anlamlarına gelmekted ir.
Kur’an literatüründe Allah’ı anmayı ifade eden en kapsamlı kavram zikirdir. Zikir, insanın bilgi olarak elde ettiği şeyleri muhafaza altında tutmasına ve gerektiğinde hatırlamasına imkan sağlayan bir bellek anlamında potansiye l bir gücü ifade ettiği gibi bir şeyin kalben veya sözlü (dille) hatırlanması şeklinde aynı gücün harekete geçirilmesine de denir. Kalp veya dil ile zikir unutulmuş bir şeyin yeniden hatırlanması yada hafızasındakinin unutulmam ak üzere sürekli canlı tutulması şeklinde olabilir.
İnsan, yaratılmışların en mükemmeli ve şereflisi olmasına karşılık beşer olması hasebiyle pek çok zaafları olan bir varlıktır. Bu zaaflardır ki kontrollü ve bilinçli yaşaması için insanın eğitilmesini gerekli kılar. İslam eğitimi insanın yaratılışındaki mükemmelliği koruyup geliştirmeyi, zaaflarını ıslah etmeyi amaçlar.
Baştan beri izah etmeye çalıştığımız gibi unutma ve unutkanlıkta insanın ciddi bir zaafıdır. İnsan ifade ettiğimiz gibi yaratılmış olduğunu, yaratanını, yaratanı ile yaptığı “misak”ı yüklendiği “Emanet”i, Allah’ın halifesi olduğunu, sıkıntılarından kurtuluşunu, nimetleri ne mahzar kılınışını vb. gerçekleri hep unutabilm ektedir. Ancak insana unuttuğunu hatırlama yeteneği de verilmiştir. Hatta, sadece yeteneği verilmekl e insan kendi haline bırakılmamış, unutulan hakikatle ri hatırlatmakla görevli elçilerle desteklen miş, görünen ve görünmeyen boyutlarıyla kainat, gerçekleri hatırlatacak uyaranlar la donatılmıştır. Kur’an’ın kendisi de bu gerçekleri hatırlatan bir zikirdir. Âraf 7205; İnsan 76/25; Müzzemmil 73/8 Bundan dolayıdır ki, Peygamber’in yaratıcı ile ilişkilerinde öne çıkarılan hususlard an birisi de unutma ve gafletin zıddı olarak kullanılan zikir olmuştur.
“Rabbini, içinden, yalvarara k ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah, akşam an! Gafillerd en olma.” Kehf 18/28 Burada Allah’ın sözlü (cehri) olarak zikredilm esi emredilir ken bunun kalbin derinlikl erinden gelen bir yalvarış ve korku duygusunu n eşliğinde olmasına dikkat çekilmektedir. Kalpten gelmeyen ve sadece dil ucuyla gerçekleşen zikrin “gafillerd en olma” emrinin gerçekleşmesine katkıda bulunması şüphelidir. Çünkü zikirden maksat kalbin sürekli olarak Allah duygusuyl a canlı tutulmasıdır. Ankebut 29/45 Allah’ı hatırlama ve huzur, hayatın anlamı gayesidir . “Elbette Allah’ı anmak, en büyük bir (ibadet) tir. Allah ne yaptığınızı bilir.” Bakara 2/152 Allah’ın insan şuurundan kaldırılması ise hayatın anlam ve gayesinin yok edilmesi demektir.
Zikir; kuldan Allah’a doğru bir kalbî diyalogdu r. Kişi zikreders e unutma, unutma ile de bu diyalog sekteye uğramaktadır. Zikrin yönü her zaman kuldan Allah’a doğru değildir. Allah’ta kulunu zikreder, ancak bu, kulun Allah’ı zikrine bağlanmıstır. “Öyleyse beni anın ki bende sizi anayım; bana şükredin, nankörlük etmeyin” yani kul Allah’ı, itaat, dua, övgü, onun yolunda mücadele ve benzeri, kul olmanın gereği olan her türlü fiil ile anacak, Allah da kulunu rahmet, bağışlama, ihsan, hidayet ve benzeri rububiyet gerekleri ile anacaktır. Tevbe 9/67
Şu halde zikir tek yanlı değil, kul ile arasında çift yönlü bir diyalogdu r. Allah zikre, zikir ile karşılık verdiği gibi unutmaya da unutma ile karşılık vermekted ir. “…. Onlar Allah’ı unuttular, Allah’ta onları unuttu! Çünkü münafıklar fasıkların taa kendileri dir.” Allah’ı unutmanın cezası Allah tarafından unutulmak olduğu gibi, Allah’ı unutan kimse bu tutumuyla kendi menfaatin e ve kendisini kurtaraca k olan şeyleri bırakarak kendisini de unutmuş olur.
Allah’ı hatırlama ve netice de kalbin huzur bulması, hayatın anlam ve gayesi olurken, aynı şekilde Allah’ın insan şuurundan kaldırılması, insan hayatındaki kutsi anlam ve gayenin yok edilmesi demektir. Bu, ferdî hayat için doğru olduğu kadar, toplum hayatı içinde doğrudur. Allah’ı hatırlama, şahsiyetin bütünleşmesini sağlar. Diğer taraftan, Allah’ı unutma ise parçalanmış varlık olma, dinden uzak yaşantı demektir. Tamamlanm amış ve nihayet dağılmış şahsiyet ve bütünü kaybetme pahasına ayrıntılarda boğulma demektir. Taha 20/14
Unutmanın Allah ile irtibat kurup ona karşı sorumluluğumuzun farkına varıp, onları ifa etmenin ilacı olan zikir tekdüze bir anlama sahip değildir. Allah’ı hatırlamayı temin edecek ve onunla iletişim kuracak her türlü zihni ve bedeni faaliyet zikir kapsamının içine girmekted ir. İçinde bir çok zikir çeşidini barındırması itibarıyla namaz kişiye Allah’ı hatırlatması bakımından büyük bir güç ve etkiye sahiptir. Bunun içindir ki Allah günde beş vakit namazı farz kılmış ve “ beni anmak için namaz kıl” Zariyat 51/55 buyurmuştur. Namazda olduğu gibi Allah’ın zikrinin tekrarı, Allah’ı zikretme ve onu tesbih etme âdeti, davranışlarda sabit ve kalıcı olacak ve yaşamın bütün alanlarında herhangi bir çaba ve özen olmaksızın meydana gelen bir adet şeklinde insan derununa işlemesini sağlayacaktır. Böylece Allah daimi bir surette kalpte hazır olacaktır.
B) Mü’minlerin Birbirler ini Uyarması
Unutmanın tedavisi içinde diğer bir ilaç; müminlerin birbirler ine vazife ve sorumlulu klarını hatırlatarak vaaz ve nasihat etmelerid ir. “Onunla beraber hatırlamaya devam et. Çünkü hatırlatma müminlere fayda verir.” Hatırlatma ayetinde ifade ettiği gibi iman etmiş olanların unutmamasına, gaflete düşmemesine, imanlarının kuvvetlen mesine, bilmedikl erinin öğrenilmesine hatta iman etme eğiliminde olanların imana gelmesine sebep olur. Ebû Davud, Salat
Yukarıda bahsettik lerimize ilave olarak insan bütün görevlerinde ciddiyet sahibi olmalı, hafızasına güvenmiyorsa unutmamak için gerekli tedbirler i almalıdır. Kendisind en istenilen şeyleri iyi dinlemeli, anlamalı, öğrenmeli, gerekiyor sa notlar almalı yada yakınlarına, dostlarına kendisine hatırlatmaları için tembihte bulunmalıdır. Nitekim Peygamber (s.a.v.) ‘de unutmaya karşı tedbir almış, ashabının kendisine hatırlatmasını isteyerek şöyle buyurmuştur. “Şüphesiz ki bende bir insanım, sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Ben unuttuğum vakit, bana hatırlatın.” Ebû Davud, Salat Görev ve sorumlulu klarını unutmaması için sık sık tekrar etmeli. Bedeni ve en önemlisi zihni yapının sağlığını bozucu ve unutmayı tetikleyi ci zararlı fiil ve davranışlardan uzak durmalıdır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. İnsandaki fitrî dengenin uzantılarından biri olan nisyan/unutma nimetinin, mihnete dönüşmemesi, insanî benliğin asıl kaynağı ile irtibatını sürdürüp, değerini muhafaza edebilmes i için ileri sürülen formül şudur: “Ey İman edenler! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincind e olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Ve bir kez daha Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincind e olun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Haşır 59/18-19

I-UNUTMANIN TEKLİFİYETE ETKİSİ
A) Genel Bir Değerlendirme:
Nisyan irade ve kasıt ilişkisine bağlı olarak değer kazanır. Buna göre irade kasta dayanan her fiil gibi kasta mebni unutma da gerçek bir dini engel veya mazeret sebebi değildir. Zira bura da nisyan, bilerek terk etme demektir. Nitekim kafirler hakkında “ Bugüne kavuşmayı unutmanın cezasını tadın bakalım” Secde 32/14 mealinde ki ayette söz konusu olan kasıtlı nisyandır ve “terk etme ve aldırmama” anlamında kullanılmıştır. Allah kasta dayanan her türlü unutmayı kınamış ve sahibini sorumlu tutmuştur. Elde olmaksızın herhangi bir iç veya dış sebepten dolayı meydana gelen unutmanın ise genel olarak sorumlulu k kaldırıcı, gerçek bir engel ve mazeret sebebi olduğu naslarda sabittir. Nitekim Allah Teala, “Andolsun ki biz daha öncede Adem’e ahit vermiştik. Ancak o unuttu fakat biz onda bir azim bulamadık” Taha 20/115 mealindek i ayette kendisine verilen ahdi elinde olmaksızın istemeyer ek unuttuğu için onu mesul tutmamıştır. Keza Musa ve yanındaki gencin, salih kul Hızır’la buluşma yerini ifade eden balığın suya dalması olayı da hatırlanmalıdır. Burada Musa yanındaki gence balık hakkında sormayı unutmuş genç de yanlarındaki yiyecek olarak bulundurd ukları balığın canlanara k denizin yolunu tutması gibi önemli bir mucizeyi Musa’ya söylemeyi unutmuştur. Buna rağmen Musa’nın bu hadiseyi kendisine bildirmey i unutan genci cezalandırdığına dair herhangi bir kayıt bulunmama ktadır. Karşılaşacakları olaylarda kendisine hiçbir itirazda bulunmayıp soru sormayacağına dair Hızır’â söz veren Musa, Hızır’la birlikte yaşadığı ilk olayda bu sözünü unutması ve bundan dolayı mealen “unuttuğum şeyden dolayı beni muahaze etme, işimde bana güçlük çıkarma” Bakara 2/185 diyerek mazeret beyan etmesi kasta bağlı olmayan unutmanın gerçek bir özür ve engel olduğunu göstermektedir. Kur’an’da müminlere “Ey Rabbimiz! Unutursak veya hata yaparsak bizi sorumlu tutma” diye dua etmeleri öğretilmesi de bunu desteklem ektedir. Allah kendisini n adalet ve rahmetini ifade ettiği gibi, Allah size kolaylık diler fakat zorluk dilemez” mealli ayetinde ifade ettiği genel dini kaidenin insana zorluk çıkarmak ve hayatı zorlaştırmak olmadığını göstermektedir. Razi’ye göre ayetteki nisyandan murat kişinin kendi nefsini unutmasıdır, bu ise hatırlamanın zıddıdır. O unutan kişinin unutma fiili, hem teklif-i mâ lâyutak’ın caiz olmaması gibi akli delil hem de “ Şüphesiz Allah ümmetinden hata, nisyan ve baskı ile yaptırılan şeyin sorumluğunu kaldırmıştır” Buhari, “Itlak hadisi gibi sem’i delille affedildiği ve sahibinin mâzur görüldüğünü belirtmiştir. Ona göre unutma iki nevidir. Biri sahibi mazur görülen diğeri de mâzur görülmeyen. İnsan dini vazifeler i öğrenmeye çalışmaz ve öğrendikten sonra da unutmamak için tekrarlam az da unutursa bu unutmasından dolayı mâzur sayılmaz. Fakat öğrenmeye çalışıp gayret sarf ettiği halde sonra unutursa mâzur görülür. Bundan dolayı unutma ve hatanın bazılarından sakınma insan gücü dahilinde ise de bazılarında böyle değildir. Kişi hatırlamaya ve hafıza da tutmaya vasile olacak şeylerden ve hatırlama sebepleri nden yüz çevirdiği takdirde mâzur görülmez. Unutmanın mâzur görülmesinin temelinde iradî bir kastın bulunmama sı olduğunu “unutan ve hata eden de hiçbir niyet (kasıt) yoktur.” hadisi açıkça ifade etmektedi r.

II-PEYGAMBER (S.A.V.) UNUTMA KARŞISINDAKİ DURUMU VE BUNUN VAHYE YANSIMASI
“Sana (Kur’an’ı), okutacağız, unutmayac aksın. Yalnız Allah’ın dilediğini unutursun . O, açığı da bilir, gizli olanı da” Kıyame 79/17.
Bu ayetlerde vahyi veren, Peygamber (sav)’e, kendisine vahyedile nleri okutacağını, kendisini n onları unutmayac ağını, ancak Allah’ın dilediği kadarını unutacağını bildirmek tedir. Tâhâ ve Kıyamet surelerin de peygamber (sav)’e Kur’an’ın vahyi tamamlanm adan, unutmamak için, acele ile vahyedile nleri yinelemem esi, vahyin devamını dinlemesi, Allah’ın, Kur’an’ı kendisini n belleğinde toplayıp, manasını da açıklayacağı bildirilm iş. A’la 87/7”Yalnız Allah’ın dilediğini unutursun” cümlesi, Peygamber(sav)’in, Allah’ın unutmasını dilediği bazı vahiyleri unutturac ağını belirtir. Kur’an’ın bazı ayetlerin in unutulnuş olabileceği ihtimalin den kaçınmak için müfessirler, bu ayeti çeşitli biçimlerde te’vil etmişlerdir.
1) Bu istisnanın amacı şudur: Eğer Allah, onun unutmasını dilerse bunu yapar. Bu, tıpkı: “Dilersek, sana vahyettiğimizi gideririz” ayeti gibidir.A ma Allah onun unutmasını dilememiştir. Gerçekte bu istisnanın kavramı olmuş değildir. Allah, böyle bir şey dilememiştir ve bu ayet indikten sonra Peygamber(sav) hiçbir şey unutmamıştır.
2) Buradaki istisnada n maksat, nesihtir. Manâ : Sen Kur’an’ı unutmayac aksın, ancak Allah’ın dilediği şeyleri unutursun . Bu ayet: “Biz, bir ayeti siler veya unutturur sak ondan daha iyisini, yada benzerini getiririz . Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?” İsra 17/86 Yani Ey Muhammed, sen Allah’ın unutmanı dilediği şeyleri unutursun . Allah sana onları okumamanı emreder, böylece okumaya, okumaya onları unutursun demektir.
Peygamber, (sav) de insandır. Onun da unutması normaldir . Bir hadis-i şeriflerinde buna şu şekilde dikkat çekmiştir. “ Ben de sizin gibi bir beşerim. Sizin unuttuğunuz gibi unuturum; unuttuğum zaman bana hatırlatın” Bir gün kendisi Abbad İbn Bişr’in okuduğunu işitmiş. “Bana şu, şu ayetleri hatırlat, ben onları unutmuştum” demiştir. Buhari, Kitabu Fezailu’l-Kur’an
Ayetlerim iz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevirir; eğer şeytan sana (bunu) unutturur sa hatırladıktan sonra (hemen kalk), o zalimler topluluğuyla beraber oturma!” En’am 55/68ayetinde peygamber’e, münasebetsiz kimseleri n, Allah’ın ayetlerin e dil uzattıklarını görünce, onlar konuyu değiştirinceye kadar onlardan uzak durmasını, şâyet şeytan bunu kendisine unutturur sa, hatırladıktan sonra o zalimlerl e birlikte oturmamasını emretmekt edir. Hakkın ayetlerin e karşı münasebetsiz sözler söyleyenlerle birlikte oturmama emrini unutmak, bir kusurdur. Bir kusur olan bu eylem, şeytan etkenine bağlanmıştır. Fakat Bakara: 166. ayette vahyedile n ayetlerde n kimini unutmak, Allah’ın dilemesiy le olduğundan, bir kusur değil, hikmet gereği olduğundan, orada unutturma eylemi Allah’a nispet edilmiştir. Ayetler, ister Allah’ın dilemesiy le, ister şeytanın müdahalesiyle olsun, Peygamber’de de unutma eyleminin olduğunu kanıtlamaktadır.
Gerçekten Peygamber(sav) bazen namazda yanılır bu kendisine anımsatılınca yanılma secdesi yapardı. Ebû Hureyre’nin rivayetin e göre Allah’ın elçisi (sav), öğle ve ikindi namazlarından birini kıldıktan sonra mescidin önünde, kıble yönündeki dalın yanına gelmiş, sırtını ağaca dayayarak oturmuş, eliyle de ağaca dayanmış, sağ elini sol elinin üzerine koyup parmaklarını birbirine geçirmiş, sağ yanağını sol elinin arkası üstüne koymak suretiyle kızgın bir vaziyette oturmuş. Herhalde Müslümanların bazı işlerine canı sıkılmış. Cemâattan bazıları mescidin kapılarından,”Namaz kısaldı!” diyerek hızlı hızlı çıkmaya başlamışlar. Ebû Bekir ve Ömer’in orada olmalarına karşın, Peygamber e saygılarından dolayı kendisine soramamışlar. Ancak iki elinin uzunluğundan dolayı “zu’lyedeyn” lakabıyla çağırılan sahâbi :-Ya! Rasûlallah, unuttun mu , yoksa namaz mı kısaltıldı? Demiş.Allah Elçisi:-Unutmadım, namaz da kısalmadı, demiş.Zu’l-Yedeyn :-Ama sen sadece iki rek’at kıldın? Demiş.Allah’ın Elçisi, cemâate:-Zu’l-Yedeyn’in dediği doğru mu? diye sormuş:-Evet, demişler.Peygamber(sav), geçip kılmadığı rek’atleri kılmış, selâm vermiş, tekbir almış, ilk iki secde gibi hatta daha uzun bir secde daha yapıp başını kaldırmış, tekbir almıştır.
Başka bir rivayette de namazda eksik veya fazla kılmak suretiyle yanıldığı kendisine söylendiğinde Peygamber(sav): “Ben de sizin gibi bir insanım, sizin gibi hatırlarım ve sizin gibi unuturum. Unuttuğum zaman bana hatırlatın. Biriniz namazında kuşkulanırsa doğruyu arasın, kaç kıldığına kâni ise onun üzerine tamamlasın, sonra iki secde yapsın” demiştir.
Kadir gecesi hakkındaki rivayetle rde de Peygamber(sav)’in unuttuğu ifade edilmekte dir. Ebû Saîd el-Hudri’nin rvayet ettiği hadiste: “Peygamber (sav), ramazanın orta onunda i’tikafa girerdi. Bir sene yine i’tikafa girdi. Sabahında i’tikaftan çıkacağı yirmibiri nci gece olunca şöyle dedi: “Benimle beraber i’tikafa girmiş olan, son onunda i’tikaf etsin. Çünkü bana o gece –yani Kadir gecesi gösterildi, sonra unutturul dum…”denilmekt edir. Ubâde İbn Sâmit’in rivayetin de de : “Peygamber(sav), Kadir gecesini bize bildirmek üzere geldi, iki kişi tartıştı. Allah’ın elçisi buyurdu ki:”Size Kadir gecesini bildirmek üzere çıktım ; iki kişi kavga etti, o bilgi kalbimden silindi, kaldırıldı. Herhalde bu, hakkınızda daha iyidir. Onu dokuzuncu, yahut yedinci, yada beşinci gecesinde arayın!” (başka rivayete) onu son onun dokuzuncu yahut yedinci yada beşinci gecesinde arayın! buyurulma ktadır.
Ayetlerin yanında bu hadisler de Peygamber(sav)’in de bir insan olarak bazen unuttuğunu bildirmek tedir. İnsan unutur, yanılır. Bunun nisbeti bazı zeki insanlar da sıradan insanlara göre az da olsa yine de her insan unutur. “Hafıza-ı beşer, illet-i nisyan ile ma’lûldür”. Peygamber lerin unutmayac ağına dair hiçbir delil yoktur, fakat unuttukla rına dair delil çoktur. Kur’an-ı Kerim, ilk peygamber olan Adem’in unuttuğunu bildirmek tedir: “Andolsun biz, önceden Adem’e (o ağaçtan yememesin i) emretmiştik, unuttu. Biz onda bir azim (ve sebât) bulmadık. Taha 45/115
Bundan dolayı Peygamber’in, şeriatinin genel yapısına zarar vermeyece k biçimde bazı ayetleri; özellikle vahiy kâtiplerinin fazla olmadığı, kendisini n çevresinde toplananl arın az olduğu ilk peygamber lik yıllarında inen kimi vahiyleri unutmuş olması normaldir . Fakat bunun dine bir zararı olmamıştır. Çünkü Yüce Allah,ı onun unuttukla rı yerine onlardan daha iyisini veya onların benzerini vahy etmiştir.İşte, Bakara:92-106. ayet, bu gerçeği vurgulama ktadır.

IV-İBADETLERE YANSIMASI AÇISINDAN UNUTMA
A- Namaz’da Unutma: Rasululla h (s.a.v.)’in: “Muhakkak ki Allah bu ümmetimden unutma ve hatayı, bir de zorla yaptırıldıkları şeyi kaldırmıştır” hadisini esas almıştır. Kim bir namazı unutursa hatırladığında kılar.
B-Oruçta Unutma :
Kim oruçlu olduğu halde unutarak yer, içer veya hanımıyla cima ederse hatırladığında yemeyi, içmeyi, ve cimayı terk eder. Orucun bozuldu diye günün geri kalan kısmını orucunu bozarak geçirmez. Bu hususta farz veya nafile oruç arasında fark yoktur. Ebu Hureyre’nin rivayet etmiş olduğu. “Bir adam Peygamber(sav)’e : “Ben ramazanda oruçlu iken yedim ve içtim” diye sual edince Peygamber imiz(sav) kendisine şöyle cevap verdi: “Orucunu tamamla!....Seni ancak Allah yedirdi ve içirdi”.
İnsan için bazen rahmet, çoğu kez yaratana karşı olan sorumlulu kları kasten terk etme açısından azap vesilesi olan unutma kavramını, İslâm Hukuku çerçevesinde Kur’an ve sünnet açısından ele almaya çalıştık. Bu çalışmamızda özetle şu neticeler i gördük. Unutmanın anlamlarından kişi için en tehlikeli olanının “bir şeyi bile bile terk etmek” olduğu, Allah’ın unutma yoluyla kendisini terk edeni, kendisini n de terk edeceğidir. Unutmaya sebep olan amillerin başında onun fitrî oluşu, Allah’ın zikrinden yüz çevirme, duanın terk edilmesin den kaynaklan an kalp katılığı, şeytanın süslemelerine aldanma, batıla dalma, dünya hayatına kapılıp dini oyun ve eğlenceye çevirme gelmekted ir.
Kur’an Allah’ı anma genel itibarıyla insanın bilgi olarak elde ettiği şeyleri muhafaza altında tutmasına ve gerektiğinde de hatırlamasına imkan sağlayan bir gücü ifade eden “zikir” unutmanın önündeki en büyük engel ve onu tedavi eden en tesirli ilaçtır. Yine insanların birbirler ini uyarmaları, birbirler ine nasihatte bulunmala rı unutmanın en önemli tedavi metodlarındandır.
Allah kasta dayanan her türlü unutmayı kınamış ve sahibini sorumlu tutmuştur. Elde olmaksızın herhangi bir iç veya dış sebepten dolayı meydana gelen unutma ise genel olarak sorumlulu k kaldırıcı, gerçek bir engel ve mazeret sebebidir .
Semavi afetlerde n sayılan unutma hukukulla h’a ait bazı yükümlükleri kişiden kaldırır ve geçerli bir özür olarak kabul edilir. Peygamber (s.a.v.) kendi ifadesiyl e onun da bir beşer olduğu ve zaman zaman unuttuğu; Kur’an’ın ifadeleri yle indirilen vahiylerd en bazısını Allah’ın dilemesiy le unuttuğu ancak bunun Kur’an’da bir noksanlık meydana getirmediği, unuttuğuna karşılık Allah’ın daha iyisini veya unuttuğuna denk ayetler indirdiğini bildirmiştir.
Bir erkeğe karşılık iki kadının şehadet etmesinin sebebi unutmadır. Ancak bu unutma kadınlara has, fıtrî bir özelliktir. Kadın, unutkanlığını ortadan kaldıracak bir faaliyet içerisinde bulunursa o da tek olarak bir erkeğe mukabil şahitlik yapabilir . Erkek de kendisind e unutma meydana getirecek bir konumda olursa o da tek başına şahitlik yapamaz. Bu çalışmamızda inşallah bir nebzecik de olsa faydalı olmuşuzdur. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma.



(Hüseyin Ebu Emre arşivinden alınmıştır.)