KADERE İMAN
1)-Kadere İmanın Tarifi Ve Önemi
Kader: Allah’ın kainattak i her şeyi ezeli ilmi ve hikmeti doğrultusunda takdir etmesi, o ilmine uygun bir şekilde düzenlemesidir. Kadere iman Allah’ın sonsuz ilmi ve gücü ile alakalı bir konudur. Yüce Allah her şeye gücü yeter ve O her istediğini de yapabilir .
Kadere inanç, Allah’ın rububiyet ine inanmanın gerekleri ndendir. İmanın altı şartından biri olup, ona tam bir şekilde inanılmadan iman edilmiş olunmaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Biz her şeyi belli bir kader üzerine yarattık.” (Kamer Suresi 49. ayet)
Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Her şey belli bir kader üzeredir. Hatta (bir kişinin dünya ve ahiret işleri yapmada) acizlik göstermesi ya da istekli ve arzulu olması onun kaderinde ndir.” (Müslim rivayet etmiştir.)
2)-Kadere İmanın Mertebele ri
Kişinin kadere imanının tam ve uygun bir şekilde olabilmes i için şu dört mertebeyi gerçekleştirmesi gerekir.
Birincisi: Allah’ın herzeyi kuşatan ezeli bir ilmi olduğuna inanması gerekir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Sen Allah’ın göklerdeki ve yerdeki her şeyi bildiğini ve her şeyi bir kitapta kayıtlı olduğunu bilmiyor musun. Şüphesiz bunu yapmak Allah için çok kolaydır.” (Hac Suresi 70. ayet)
İkincisi : Her şeyin Yüce Allah’ın ilmine dahil olduğuna ve yaratılmış her şeyin, her olayın Levhi Mahfuz’da (her türlü noksanlıktan ve hatadan korunmuş levha) kayıtlı olduğuna inanmaktır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmakt adır:
“Biz kitapta (levhi mahfuz’da) her şeyi eksiksiz olarak (kaydettik)” (Enam Suresi 38. ayet)
Bu konuda Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah gökleri ve yeri yaratmada n elli bin yıl önce bütün mahlukatın kaderini yazmıştır.” (Müslim rivayet etmiştir)
Üçüncüsü: Yüce Allah’ın dilediğini dilediği gibi yaptığına iman etmektir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz hiçbir şey dileyemez siniz.” (Tekvir Suresi 29. ayet)
Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem kendisine Sen ve Allah dilerseni z diyen kimseye şöyle buyurmuştur:
“Sen Beni Allah’a ortak koşulan bir benzer mi yaptın? Bilakis Allah tek başına dileyendi r.” (Ahmed rivayet etmiştir.)
Dördüncüsü: Yüce Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğuna inanmaktır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah herşeyin yaratıcısıdır ve O her şeyi kavrayan, rızkını veren ve yönetendir” (Zümer Suresi 62. ayet)
Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah sizi ve sizin yaptıklarınızı da yaratandır.” (Saffat Suresi 96. ayet)
Bu konuda Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allah her sanaatkarı ve yapmış olduğu sanaatı yaratandır.” (Buhari rivayet etmiştir.)
3) – Kaderin Kısımları
a-Genel Kader: Allah’ın bütün kainat için koyduğu, gökleri ve yeri yaratmada n ellibin sene önce levhi mahfuz’da yazdığı hesabını yaptığı genel bir takdirdir .
b-Ömürlük Kader: Kulun ana rahminde ona ruh verildikt en sonra ölünceye kadar başından geçecek bütün olayları içine alan bir takdirdir .
c-Senelik Kader: Kulun her sene Kadir gecesinde o sene başından ne geçeceğini belirleye n senelik bir takdirdir . Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“O gece kendi katımızdan bir emir ile her muhkem iş apaçık ayırt edilir.” (Duhan Suresi 4. ayet)
d-Günlük Kader: Yüce Allah’ın fiiliyatıyla alakalı olan; öldürme, diriltme, verme, çekip alma işleriyle alakalı olan günlük insanoğlunun hayatındaki takdiridi r. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Göklerde ve yerde kim varsa hepsi ondan (Allah’tan) ister. O her gün bir iştedir (yaratma, öldürme, rızıklandırma gibi)” (Rahman Suresi 29.ayet)
4)- Selefin Kader İnancı Ve Akidesi:
Yüce Allah her şeyin yaratıcısı, sahibi ve yöneticisidir. Hiçbir şeyi daha yaratmamışken olacak her şeyin kaderini çizmiş, kullarının ve diğer bütün mahlukatın ölümlerini, ömürlerini, rızıklarını, yapacakla rı işleri, ahlaki durumlarını (iyi ya da kötümü olacaklarını) apaçık bir kitap olan levhi mahfuzda yazmış ve saymıştır. Allah neyi dilerse olur. Neyi de dilemezse hiç kimsenin onu meydana getirmeye gücü yetmez. O’nun her şeye gücü yeter. Kimi dilerse hidayete, kimide dilerse sapkınlığa erdirir. O neyin olduğunu, neyin olacağını, neyinde meydana gelmediğini, eğer meydana gelse idi nasıl olacağını da çok iyi bilir. Kullarında Allah’ın kendileri için çizmiş olduğu kader doğrultusunda, yapmak istedikle ri şeyleri dileme ve güçlerini bu doğrultuda kullanma hakları vardır. Tabi ki kulların ancak Allah’ın dilediği şeyleri dileyebil eceklerin e itikat edip buna inanmaları gerekir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Bizim uğrumuzda cihat edenleri muhakkak ki Biz kendimize ulaştıran yollara onları irşad ederiz.” (Ankebut Suresi 69. ayet)
Şüphesiz ki Allah kullarını fiillerin i yaptığı işleri yaratandır. Fakat kullar bu işleri fiiliyatt a yapanlardırlar. Kulun yapılması gerekli olan şeylerin terkedip, yapılması haram olan şeyleri fiiliyata dökmeleri hususunda Yüce Allah’a karşı kullanabi lecekleri bir özürleri, hüccetleri yoktur. Bilakis hüccet kulların üzerine ikame edilmiştir. Kulun nefsine gelen musibetle r için bu kaderdir demesi caizdir. İşlediği günahlar için bu Benim kaderimde vardı demesi caiz değildir. Eğer hatalarından tövbe ederse o zaman bu şekilde söylemek caiz olur. Peygamber efendimiz in haber verdiği üzere Adem (aleyhisse lam) ve Musa (aleyhisse lam) arasında şu konuşma geçmiştir:
“Adem ve Musa aleyhimes selam arasında şöyle bir söyleşi geçer: “Musa aleyhisse lam Adem aleyhisse lama Sen bir günahının yüzünden cennetten çıkarılan Adem’sin dedi. Adem aleyhisel amda Musa’ya Sen Allah’ın dini ve kelamı ile seçip ayırdığı Musa’sın. Bütün bunlardan sonra Ben henüz yaratılmamışken Benim için takdir edilmiş bir şey yüzünden ayıplıyorsun dedi. Böylece Hz. Adem Hz. Musa’ya hüccet getirdi.” (Müslim rivayet etmiştir) Fakat bu; geçmişte yapılan hatalarda n tövbe edildiği zaman geçerlidir. Nitekim Adem aleyhisse lamın kıssası da bu şekilde cereyan etmiştir.
5)– Kulların Fiilleri
Yüce Allah’ın kainatta yarattığı fiiller iki kısma ayrılır.
Birincisi: Yüce Allah’ın mahlukatın fiillerin i, onların istek, irade ve seçme hakları dışında yönlendirmesi, kendi isteğine göre şekillendirmesidir. Çünkü Yüce Allah sadece kendi dilediğini yapar. Öldürmek, diriltmek, hastalık ve şifa vermek gibi fiiller bu kabildend ir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah sizi ve sizin yaptıklarınızı da yaratmıştır.” (Saffat Suresi 96. ayet)
Ve şöyle buyurmuştur:
“O ki; hanginizi n daha güzel amel işleyeceğini sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk Suresi 2. ayet)
İkincisi: İrade ve isteği olan her türlü mahlukatın kendi istek ve arzuları doğrultusunda yapmış oldukları fiillerdi r. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
“İçinizden doğruyu, dosdoğru olmayı dileyen kimse için...” (Tekvir Suresi 28. ayet) Ve şöyle buyurmuştur:
“Kim dilerse iman etsin ve kimde dilerse küfretsin, inkar etsin.” (Kehf Suresi 29. ayet)
Kul yapmış olduğu güzel işlerle övgü, kötü işlerle de zem ve kınama duyar. Şüphesiz ki Allah kimseye kendi elinde olmayan bir şey yüzünden azap edecek değildir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ben kullarıma zulmedici değilim.” (Kaf Suresi 29. ayet)
Kişi bir işin, bir olayın kendi isteği dışında cereyan etmesi ile kendi arzuları doğrultusunda vuku bulması arasındaki farkı anlayabil ir. Şöyle ki bir kişinin binanın çatısından merdivenl e aşağıya inmesi ile birinin onu çatıdan aşağıya zorla itmesi buna bir örnektir. Sonuç olarak ikiside aşağıya inmiştir. Ama birincisi kendi arzusu, diğeri ise zorunlu olarak inmiştir.
6)- Allah’ın Kulun Fiillerin i Yaratması Ve Kulun Fiilleri İşlemesi:
Yüce Allah kulu ve onun fiiliyatını da yaratmıştır. Ve ona o fiili yapabilme gücü ve isteğini de vermiştir. Kul o fiili gerçekte yapan, fiil ile temas halinde bulunandır. Kişi eğer iman ederse bu onun kendi gücü ve isteği ile yapmış olduğu bir şeydir. Şayet küfür ve inkar ederse buda yine O’nun isteği doğrultusunda meydana gelmiştir. Bu aynı bu meyve şu ağaçtandır, şu mahsul bu topraktan dır dememiz gibidir. Yani ondan meydana gelmiş demektir.
Yüce Allah her şey için bir başlangıç noktası ve buna bağlı olarak yaşamını, devamını bu noktalard an sağlayan mahlukatı yaratmıştır. Ağacı yaratan Allah’tır, meyve ağaçtan Allah’ın dilemesi ile türemiştir. Meyve ağaçtandır ama onu yaratan Allah’tır. Bunun gibi daha bir çok örnek gösterilebilir. İşte bu şekilde Allah’ın yaratması ile kulun fiili işlemesi arasında bir bağlantı vardır, aralarında herhangi bir çelişki yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah sizi ve sizin yaptıklarınızı da yaratmıştır.” (Saffat Suresi 96. ayet) ve şöyle buyurmuştur:
“Kim (malından) verir ve (Allah’ın azabından) sakınırsa, en güzeli tasdik ederse Bizde onu en kolaya (hesaptaki kolaylık) hazırlarız. Kimde cimrilik edip (malından) vermezse, kendisini zengin sayıp, en güzel olanıda yalanlars a Bizde onu en zor olana yöneltiriz.” (Leyl Suresi 5-10. ayetler)
7)- Kadere İnançta Gerekli Olanlar
Kulun kadere inancında iki şey ona gerekli ve farz olur.
Birincisi: Kulun yapılması kendisine yasaklana n şeylerden kaçınmasına ve kendisi için takdir edileni (farzları ve Sünnet’leri) fiiliyata dökmesinde Allah’tan yardım dilemesi, onu kolaya yöneltip, zorluktan uzaklaştırması için Allah’a dua etmesi ona farz olur. Böylece kul Allah’a tevekkül eder ve kötülüklerden O’na sığınır, hayra ulaşıp şerden sakınmada Allah’ın yardımına muhtaç olduğunu bilir. Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sana fayda verecek şeyleri hırsla talep et ve Allah’tan yardım iste, (yapacağın işlerde) acizlik gösterme. Eğer sana bir musibet gelecek olursa keşke şöyle yapsaydım şöyle olurdu deme. Ve lakin Allah takdir etti ve dilediğini de yaptı de. çünkü keşke şeytanın amelini açar (şeytanın işini kolaylaştırır).” (Müslim rivayet etmiştir.)
İkincisi: Kul kendisi için takdir edilmiş musibetle re sabredip, umutsuzluğa kapılmamalıdır. Gelen musibetin Allah’ın katından geldiğini bilip, razı olmalıdır. Böylece dünyada selameti bulur. Bilir ki kendisine bir musibet gelecek olsa o musibeti ondan uzaklaştıracak hiçbir kuvvet yoktur. Aynı şekilde kendisi için takdir edilmemiş bir musibet kesinlikl e ona isabet edecek değildir. Bu yüzden peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bil ki sana gelen musibet (muhakkak sana isabet edecektir) hata yapmaz ve (senin için takdir edilmemiş) musibette sana isabet edici değildir.” (Tirmizi rivayet etmiştir.)
– Kaza Ve Kadere Rıza Göstermek
Kulun kendisi için takdir edilen kadere rıza göstermesi gerekir. Çünkü kadere olan rızası onun Yüce Allah’ın rububiyet ine tam manası ile iman etmesinde n ileri gelir. Her müslüman Allah’ın iradesine uygun bir şekilde cerayan eden kaderin fiiliyatı olan kazaya iman etmesi, rıza göstermesi imanın şartlarından biridir. Yüce Allah yaptığı her işi adalet ve hikmet çerçevesinde yapar, kulun kalbinin Allah’ın verdiği musibetin yanlışlıkla kendisine gelmeyeceğine, yanlışlıkla kendisine gelecek bir musibetin de Allah’ın iradesi ve kazası olmadan isabet etmeyeceğine inanması, onun meydana gelen olaylar karşısında tereddüde düşmesine ve hayretler içinde kalmasına engel olur. Sitres ve huzursuzl uktan arınır, emin olur. Kaybettiği şeylere üzülmez, geleceğinden korkmaz. Böylece insanların en huzurlusu, aklı ve fikri rahat olanı haline gelir. Her kim ömrünün sınırlı olduğunu, korkaklığın ömrünü uzatmayac ağını, rızkının belli olduğunu, cimriliğin rızkını artırmayacağını bilirse kalbi ve gönlü rahatlar, mutmain olur. Kendisine isabet eden musibetle re sabreder, yapmış olduğu yanlış işler için tevbe eder, Yüce Allah’ın onun için takdir ettiğine razı olur. Böylece kendisine gelen musibetle re sabrettiği gibi emredilen leride yapmış, bu ikisi arasını birleştirmiş olur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir musibet Allah’ın izni olmadıkça isabet etmez. Kim Allah’a iman ederse Allah’ta onun kalbine hidayet verir. Allah her şeyi en iyi bilendir.” (Teğabun Suresi 11. ayet)
Ve şöyle buyurmuştur:
“(Ey Muhammed!) sabret, muhakkak ki Allah’ın va’di gerçektir, haktır. Ve (Allah’tan) günahlarının bağışlanması için mağfiret dile.” (Ğafir Suresi 55. ayet)
9)- Hidayet Çeşitleri
Allah’ın kuluna nasip ettiği hidayet iki çeşittir.
Birincisi: Bütün insanlık için gerekli olan, Allah’ın kuluna doğru yolu, hakkı gösterdiği ve delalet ettiği hidayetti r. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Sen dosdoğru bir yola iletiyor, delalet ediyorsun .” (Şura Suresi 52. ayet)
İkincisi: Yüce Allah’ın fazlı ve keremi ile muttaki (Allah’tan hakkıyla korkan) kullarına şer kapılarını kapatıp, hayır ve iyilik kapılarını, yollarını açması, kullarını bu hal üzerine sabit kılmasıdır. Bu hidayet Allah’tan başka kimsenin tasarrufu altında değildir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“ Şüphesiz ki Sen sevdiğine, dilediğine hidayet edemezsin . Fakat Allah dilediğine hidayet eder (hidayete erdirir).” (Kasas Suresi 56. ayet)
10) – İrade Çeşitleri
İrade (dilemek, dilediğini yapmak) Yüce Allah’ın kitabında iki çeşit olmak üzere varid olmuştur.
Birincisi: Kevni İrade
Bu irade Yüce Allah’ın yarattığı bütün her şey için geçerlidir. Dilediği meydana gelir, dilemediği ise vuku bulmaz. Yüce Allah’ın murad ettiğinin muhakkak olması gerekir. Kainatta vuku bulan her şeyin Yüce Allah tarafından sevilmesi, hoşnut olunması meydana gelmesi için şart değildir. Kevni irade, Yüce Allah tarafından yerler ve gökler yaratılmadan önce takdir edilmiştir. Eğer kevni irade ile Şer’i irade bir yerde, bir noktada çakışırsa işte o zaman Yüce Allah o kevni iradeyi sever ve ondan razı olur.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah kimi hidayete erdirmek isterse onun göğsünü islama açar” (Enam Suresi 125. ayet)
İkincisi: Şer’i İrade
Şer’i irade Allah’ın istediği, dilediği, razı olduğu amellerin, hadiseler in vuku bulmasını sağladığı, bu sevdiği, istediği şeyleri yapanlard an razı olduğu iradedir. Yüce Allah’ın bir şeyi sevmesi vuku bulacağı manasına gelmez. Ancak kevni irade ile meydana gelmesi istenirse o zaman vuku bulması gerekli olur.
Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez.” (Bakara Suresi 185. ayet)
Kevni irade daha geniş kapsamlıdır. Allah’ın dilemesi sonucu vuku bulan şer’i irade aynı zamanda kevni iradedir. Mümin kulun iman etmesi kevni irade sonucudur . Fakat Yüce Allah’ın kulunun iman etmesini sevdiği ve istediği için imanının vukuu şer’i iradedend ir. Öylede her kevni irade şer’i irade değildir. Yani Allah kevni olarak yarattığı her şeyi sevip, olmasını dilemek zorunda değildir. Bu kafirin küfretmesinin Allah’ın kevni iradesi sonucu olup, Yüce Allah’ın küfrü sevmediği için küfrün vukuu şer’i irade değildir. Ebu Bekir radıyallahu anhın imanı hem kevni hemde şer’i irade gereğidir. Fakat Ebu Leheb’in küfrü sadece kevni irade sonucudur . Yüce Allah onun küfrünü yaratmıştır ama ondaki bu küfür hasletini sevmez, razı olmaz. Bu sebepten onun küfrü şer’i irade sonucu değildir. Yüce Allah bu kainatta günahları yaratmış ama kullarından günah işlemelerini istememiştir. Günahlar kulların kendi iradeleri ile kesbedile n hasletler dir. Yüce Allah günahları yasaklamış, günah işleyenleri cezalandıracağını bildirmiştir. Ezeli takdiri sonucu isteyen günah işler, isteyende günahlardan kaçınır.
Yüce Allah kulunun iman etmesini, itaatte bulunmasını, iyi ameller işlemesini ister, bunu arzular ve sever. Kullarına sevdiği işleri yapmaları için emreder. Emirlere uyanları mükafatlandırır, güzel bir karşılık verir. Hiç kimse Allah’ın iradesi olmadan isyan edemez, asilik yapamaz. O’nun dilediğinden başka hiçbir şey vuku bulmaz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“(Allah) kullarının inkar etmelerin e, küfür etmelerin e razı olmaz.” (Zümer Suresi 7. ayet) Ve şöyle buyurmuştur:
“Allah fesadı sevmez.” (Bakara Suresi 205. ayet)
11)- Kaderi Değiştiren Sebepler
Yüce Allah kulunun başına gelecek kaderin dua, sadaka, kulun yapmış olduğu işlerde dikkatli davranması, ilaç kullanması, yaptığı işi en sağlam bir şekilde yapması gibi sebeplerl e değiştirilebileceğini başa gelecek olan kaderin bertaraf edilebile ceğini bildirmiştir. Çünkü olacak her şey Allah’ın ezeli ilminde sabittir. Kader değişse de bu kulun kaderinde zaten vardır, çizilmiştir. Bu sadece bir kaderden diğerine geçiştir. Kulun acizliği ve başarılı olması dahi kaderinin bir parçasıdır.
12) – Kader Allah’ın Bir Sırrıdır
Kader Allah’ın yarattıklarından gizlediği bir sırrıdır. Kainattak i her şeyin gerçek halini Yüce Allah’tan başka hiç kimse bilemez. Kulun sapkınlığa düşmesi, hidayete ermesi, ölmesi, dirilmesi, kiminin bolca nimetleni p, kiminin de az rızık alması hepsi Allah’ın takdirind endir. Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kader zikredild iğinde (onun hakkında konuşulmaya başlandığında) kader hakkında konuşmayı bırakın.” (Müslim rivayet etmiştir)
Bunun dışında alimler tarafından kaderin yönlerini, Allah’ın kaderdeki büyük hikmetler ini, kaderin dereceler ini, mertebele rini, sonuçlarını insanlara açıklamak, onların bunu öğrenmelerini sağlamak caizdir ve gereklidi r. Çünkü kadere iman, imanın altı şartından biridir. Bu yüzden onun hakkında yeterli bir miktar ilim gereklidi r. Bu yüzden Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem Cibril aleyhisse lam ile aralarında geçen konuşmadan sonra şöyle söylemiştir:
“Bu gelen Cibril’dir. Size dininizi öğretmeye geldi.” (Müslim rivayet etmiştir)
13) – Kaderin Delil Olarak Kullanılması
Yüce Allah’ın ezeli ilmi ile olacakları ve olan her şeyi bilmesi insanlık için ğaybı bir meseledir . Gayb ise Allah’tan başka kimsenin bilemeyec eği bir ilimdir. Ve gayb kulların nazarında meçhul bir şeydir. Bu sebepten dolayı hiç kimse kaderi, yapmış olduğu günahlara “Kaderimde vardı” diyerek delil olarak getiremez . Eğer böyle bir şey olacak olsaydı, günah işleyenlere hesap sorulamaz, zalimlere ceza verilemez di. Müşrikler öldürülemez, had cezaları uygulanam azdı. Zalimler zulmünden alıkonulamaz, din ve dünya fesada boğulurdu.
Eğer bir kimse yapmış olduğu günahlara kaderi delil olarak getirirse ona şöyle denir. Biliniyor ki Sen cennet ya da cehennem ehlinden olduğundan emin değilsin. Eğer bu konuda Senin tam bir bilgin olsaydı sana iyiliği emretmez, kötülükten alıkoymazdı. Fakat sana Allah’ın emirlerin i yap, nehiyleri nden kaçın umulur ki cennet ehlinden olursun deriz.
Sahabeler den bazıları kaderle alakalı hadisleri işitince şöyle söylerlerdi:
“Ben şimdikinden daha fazla (dini vazifeler le) uğraşacak, yapmaya çalışacak değilim.” Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem kendisine kaderi delil olarak kullanmak hakkında soru sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Amel ediniz. (dünya hayatı ve ahiret hayatı için koşuşturunuz) her kes yaratıldığı şey için (gidişatı) kolaylaştırılmıştır. Kim mutluluk ehlindens e, ona mutluluk, saadet ehlinin ameli kolaylaştırılır. Ve kim kötülük, şekavet ehlindens e ona şekavet ehlinin ameli kolaylaştırılır.” dedikten sonra şu ayetleri okumuştur: “Kim (malından) verir ve (Allah’ın azabından) sakınırsa, en güzeli tasdik ederse Bizde onu en kolaya hazırlarız. Kimde cimrilik edip (malından) vermezse, kendisini zengin sayıp, en güzel olanıda yalanlars a Bizde onu en zor olana yöneltiriz.” (Leyl Suresi 5-10. ayetler)
14) – Sebeplere Sarılmak
Kul dünya yaşantısında iki türlü musibetle karşı karşıya kalır.
Birincisi: Kulun kendi elinden gelen musibeti bertaraf edecek gücü vardır. Böyle olduğu halde o musibet karşısında acizlik gösteremez, elinden geleni yapmak zorundadır.
İkincisi ise: Kul kendisine gelen musibet karşısında yapacak hiçbir şeyi yoktur. Böyle bir durumda ümitsizliğe, paniğe kapılmadan Yüce Allah’a yönelmeli, ondan problemin in çözümünü istemelid ir. Çünkü Yüce Allah musibetle ri daha vuku bulmadan nasıl ve ne zaman vuku bulacağını çok iyi bilir. Her musibet için meydana gelişi esnasında bazı sebepler yaratmıştır. Böylece musibetin bertaraf edilişinin yollarını da bize öğretmiştir. Dolayısıyla kul eğer sebeplere sıkı sıkı sarılırsa musibetle ri bertaraf edecek gücüde kendisind e bulacaktır. Dinimiz sebeplere sarılmayı emretmiş, sebepler doğrultusunda hareket etmeyeni ayıplamıştır. Çünkü kul bu fiili ile kendisini tehlikele rden korumamıştır. Bütün bunların yanı sıra eğer kulda musibetle re karşı koyacak güç ve imkanı yoksa o zaman kul mazur olmuş olur.
Kulun sebeplere sarılması, Allah’a tevekkül etmesine engel değildir. Çünkü sebepler kaderin cüzlerinden biridir. Dolayısıyla kader sebepler ile bir bütündür. Her halükarda Allah’a tevekkül etmeyi gerektiri r. Kul yapacağı işlerde sebeplere sarıldıktan sonra Allah’a tevekkül eder, ondan kaderinin hayırlı olmasını ister. Eğer başına bir musibet gelecek olursa da şöyle der: " “Allah takdir etti ve dilediğini de yaptı.”
Kula musibet gelmeden evvel musibeti önleyecek sebeplere sarılması gerekir. Çünkü kader ancak başka bir kader ile defedilir . Şüphesiz ki bütün peygamber ler kendileri ni düşmanlarından koruyacak sebeplere sarılmışlardır. Halbuki Yüce Allah onları korumuş, onlara davetleri esnasında yardım etmiş ve vahiy ile desteklem iştir. Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem Allah’a tevekkül edenlerin efendisi olmasına rağmen sebeplere sarılırdı.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. (Böylece) onunla Allah’ın düşmanlarını ve kendi düşmanlarınızı korkutmuş olursunuz .” (Enfal Suresi 60. ayet)
Ve şöyle buyurmuştur:
“O ki size yeryüzünü boyun eğdirendir. Şu halde yeryüzünün sırtlarında dolaşın ve Allah’ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O’nadır.” (Mülk Suresi 15. ayet)
Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Güçlü kuvvetli mümin kul, zayıf ve iman sahibi kuldan Allah’a daha sevimli gelir. Ama ikisinde de hayır vardır. Sana fayda verecek işleri hırsla talep et. Allah’tan yardım dile, acizlik gösterme. Eğer sana bir musibet gelecek olursa keşke şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu deme. Ve lakin Allah takdir etti ve dilediğini yaptı de.” (Müslim rivayet etmiştir)
15) – Kaderi İnkarın Hükmü
Kaderi inkar eden dinin asıllarından birini inkar etmiş sayılır ve kafir olur. Bazı selef alimleri – Allah onlara rahmet etsin – şöyle demişlerdir.
“Kaderi inkar edenlerle ilim ile tartışın. Eğer inkar ederlerse, kabul etmezlers e kafir olurlar. Eğer kabul ederlerse husumet gösterirler.”
16)– Kadere İmanın Sonuçları
Kaza ve kadere iman beraberin den bir çok güzel semere, fert ve toplum açısından bir çok iyi sonuçlar doğurur. Bunlardan bazıları şunlardır:
a)-Bir çok güzel ibadetin hayat bulmasına sebep olur. İbadeti yalnızca Allah için yapmak, yalnızca Allah’a tevekkül etmek, Ondan korkmak, Ondan talep etmek, Allah hakkında iyi zanda bulunmak, zorluklar a sabretmek, tahammül göstermek, ümitsizlik ile savaşmak, Allah’tan gelene razı olmak, sadece Allah’a şükretmek, Allah’ın rahmeti ile mutlu olmak, Allah için mütevazı olmak, kibri ve büyüklenmeyi terketmek, Allah için infak etmek, cesaretli olmak, hayır işlerinde öncü olmak, kanaatli ve izzetli olmak, himmetini yüksek tutmak, işini sağlam yapmak, her işi yaparken ciddi olmak, üzüntü ve mutlulukt a itidallı olmak, hasetten ve itirazdan kurtulmak, aklı batıl ve hurafeler den özgürlüğüne kavuşturmak, gönlün ve kalbin rahat ve huzurlu olması bunlara birer örnektir.
b)-Mümin kul kadere olan imanı ile dünya hayatını düzenli bir şekilde geçirir. Allah’ın ona bahşetmiş olduğu nimet onu azdırmaz, başına gelen musibetle r onu yıldırmaz, ümitsizliğe düşürmez. Bilir ki gelen her zarar Allah’ın takdiri ile olmuştur. Bunu dünya imtihanı olarak görür ve telaşlanmaz. Bilakis sabreder ve ecrini Allah’tan bekler.
c)-Kadere iman kulu sapıklığa sürükleyecek her şeyden alıkoyar, kötü bir şekilde vefat etmesini engeller. Kul böylece doğru ve salih amel işlemek üzere bir uğraş verir. Günaha ve azaba götürecek şeylerden de kaçınır.
d)-Mümin kadere olan imanı sayesinde zorluklar a karşı sağlam ve sabit bir kalple, sebeplere sarılarak dimdik ayakta durur.
Peygamber efendimiz sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Müminin işi çok gariptir (acayiptir). Bütün olanlar onun için hayırdır (hayra götürür). (Bu özellik) müminden başkası için geçerli değildir. O’na sevindiri ci, güzel bir şey gelse şükreder, bu onun için hayırlıdır. Ve eğer başına bir musibet gelse sabreder, bu da onun için hayırlıdır.” (Müslim rivayet etmiştir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder